Uzun zaman sonra birisinin bana kendi ismimle hitap etmesi duygularımda hafif bir esinti yaratmıştı. Laila ve mağazası beni heyecanlandırmaya yetmişken aynı zamanda Laila'yı karşımda görmenin verdiği mutluluk... Yine tüm duygular birbirine karışmıştı.
Laila'yı görür görmez büyük bir gülümsemeyle ona doğru ilerledim ve bana uzattığı elini hafifçe sıktım.
"Bu, nasıl? "Beni" tanıyorsun. Burada..." kelimelere dökemediğim karmaşayı kaşlarımı kaldırarak ima etmeye çalışmıştım.
"Hep arka bahçemizi görmeni istemişimdir. Gel konuşmamıza orada devam edelim." Dedi.
Sessizce Laila'yı takip ederek mağazanın arkasına doğru ilerledim ve onun, en arkadaki beyaz kapıyı açmasıyla serin bir esinti yüzüme çarparak kapı da arkamızdan kapandı. Oldukça büyük yemyeşil bir bahçeye adım atmıştık. İlerideki masaya uzanan dar yolun iki tarafı da papatyalarla kaplanmıştı. İlk bakışta sadece papatya bahçesi olduğunu düşünmüştüm ama Laila, masanın yanındaki beyaz sandalyesine otururken ilerideki büyük ağaca doğru olan alanın da lavantalarla dolu olduğunu gördüm. Pek de rahat olmayan demir sandalyeye otururken yine de bahçede papatyaların ağırlıklı olduğunu görebiliyordum. Başka bir çiçek gözüme çarpmıyordu. Çevreyi inceleyen bakışlarımı nihayet Laila'ya çevirdiğimde tebessümle bana baktığını gördüm.
"Burada böyle büyük bir bahçe olacağını hiç düşünmemiştim. Çok hoş."
"Saklı bahçe gibi değil mi? Aslında buraya bahçenin hizmetlileri haricinde ayak basan nadir kişilerden birisisin sen de. Ah yani ben de bu bahçenin bir hizmetlisiyim aslında. Gerçi burası herkesten ve her şeyden bağımsız bir şekilde kendi kendini idame ettiriyor ama nadir misafirlerimiz için buradayız biz de. Ömrümüz yettiği kadar."
"Şimdi bana burasının, bu iki dünya arası bir geçit falan olduğunu söylemeyeceksin değil mi?"
Kısa bir kahkaha atarken o güzel kızıl saçları omzunda hareketlendi.
"Yani, sanırım böyle bir şey dememeliyim."
"Ben gerçekten ne konuşacağımı, ne soracağımı bilemiyorum. Gördüğün gibi çok şaşkınım. Bu kadar yaşanan şeyden sonra hala bir şeylere şaşırmam da ayrı bir komik değil mi?"
İki elini de masanın ortasında birleştirip bana doğru eğildi.
"Dünyada bu kadar çok vakıf olamadığımız şey varken, şaşırmak her zaman en doğal şeydir. Sen buraya paralel evren de diyebilirsin başka bir şey de ama burası bile bu evrende yalnız değil."
Derin bir nefes aldı.
"Aslında ben de sana tam olarak ne anlatacağım, nereden başlayacağım emin değilim. Ama senin kaderindeki yolların inşa edilmesi için yardımcı olmam gerektiğini düşündüm. Buraya, iki dünya diyebileceğimiz; şimdilik senin de bildiğin bu iki ayrı paralel evrenlerin izdüşüm bölgesi diyebiliriz. Yani ben iki kümenin ortasındaki kesişimdeyim. Doğduğun dünyada veya bu dünyada da, nerede olursan ol bu bahçenin kapısını açtığın anda biz hep buradayız."
Nefesimi tuttuğumu farkedince yavaşça bıraktım ve arkama yaslandım.
"Şu an evrenlerin oluşumu veya bizlerden bahsetmek çok gereksiz bir sürü ayrıntı."
Cümlesinin ardından gelen devasa sessizliği,
"Sirius'u tanıyor musun Laila?" diyerek bozmuş bulundum.
"Evet canım. Sirius, hicran bir ruh ve başıboş bir beden. Senin mağazama sığındığın ilk gün seni oradan uzaklaştırmak isteyen Sirius idi. O gece peşinden mağazaya gelemedi çünkü ruhunu satmış bedenler buraya adım atamaz. Bunu her ne için yapmış olurlarsa olsunlar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİMLİKSİZ (NO ID/EA)
Science FictionO sadece doğum gününü kutlamak istemişti, diğerleri ise kağıdın intikamını kanla almak... Tüm hayatını ve hatta kendi kimliğini yitirmişken, adaleti intikamla sağlamak isterken kendisini paralel evrende bulan genç bir kız. Yitirdiklerinin mutlu oldu...