Nefes alamıyordum, donakalmış bir halde duvara yapışmıştım. Beynimden kurşun yemişe döndüm dedikleri buymuş meğer. Bir an gerçekten vurulduğumu sandım. Kulaklarım çınlıyor ve başım dönüyordu. İyice duvara yaslandım, ayaklarım artık beni taşıyamayacak durumdaydı. Derin derin nefes almaya zorladım kendimi.
Yanlış görmüş olamaz mıydım? Hava da yağmurlu zaten. Bir saniye içinde aklımdan elli türlü bahane ürettim ve onlardan güç alarak tekrar onlara bakmak üzere donmuş bedenimi hareket ettirdim.
Lanet olsun size! Tabii ki de o buz gözler anneme aitti.
Öpüştüğü adama bakarken bile buz gibiydi gözleri, ama... ama o gülüşü... Buz gibi gözlerine inat gülümsemesi sımsıcak ve hiç olmadığı kadar doğaldı.
Adam kimdi?
Babam olmadığı kesin. Biraz daha çaprazlarına geçerek adamın yüzünü görmek istedim. Tam o sırada annem ayağı kalktı. Beni görmesinden korkarak hemen yanımdaki çöp konteynırının yanına kedi gibi sindim. Annem aceleyle birden paltosunu ve çantasını eline aldı ama tam o sırada adam kolundan tutup kendisine çekti ve bir şeyler söyledi. O an adamın yüzünü görebildim ve aslında çok da tanıdık geldi.
Kimsin sen?
Ben adama odaklanmışken, o birden annemi öptü ve elleri hiç de görmek istemeyeceğim yerlerde dolaşmaya başladı. Kendimi yürürken buldum ve başım feci şekilde dönmeye başladı.
Ne yapmalıyım?
Gidip onları rezil edip heryeri dağıtmak, yüzlerine tükürmek istiyordum. Az önce donmuş bedenim şu an alev alevdi. Yüzüm şişmiş gibi hissediyordum ve başımda inanılmaz bir ağrı ile çınlama vardı... Ne yapacağımı bilmiyordum ama oraya gidip olay çıkaracak gücüm de yoktu. Peki nereye yürüyordum? Tam geri dönecekken bir anda dünya daha hızlı dönmeye başladı ve etraf karardı.
Bu karanlıkta kaybolmak isterken belimde beni geri çeken bir güç hissettim. Bir süre kendimi toparlayamadım. Görüşüm sonradan geldi ve beni çeken gücün; elinde siyah şemsiyesi olan, oldukça uzun boylu ve siyah saçlı bir adam olduğunu farkettim. Kendimi geri çekmek istedim ama bedenim emrime milim karşılık vermedi. Adamdan güçlü bir koku yayılıyordu, başımsa inanılmaz ağrıyordu. O birkaç saniye içinde beni ayaklarımın üzerinde sabitlediğinden emin olduktan sonra benden bir kol mesafesi uzaklaştı.
"Napıyorsun? Burada olmamalısın" diyerek beni yürümem için yönlendirdi.
Uzun bir uykudan uyanmış gibi hissediyordum, her şey puslu ve karışık.
"Neden?" diye fısıldadım.
Cevap gelmedi.
Siyah arabanın kapısını açıp, beni koltuğa oturtmaya çalıştığı anda beyin motorlarım çalıştı ve bir şimşek çaktı.
"Sen-Sen ne halt ediyorsun? Buldun zor durumda bir kadın, sen, sen kimsin ya!" diye bağırmaya başladım.
İfadesizce yüzüme bakıyordu.
"Aşağılık yaratıklar, hepiniz Tanrının cezasısınız!" diye bağırarak gördüğüm ilk açık mağazaya doğru koşmaya çalıştım. Ayaklarım o kadar güçsüzdü ki, sarhoş gibi görünüyor olmalıydım.
Kendimi mağazaya atar atmaz ilk gördüğüm kadının elinden tutup çaresizce;
"Lütfen, lütfen bana bir taksi çağırın. Lütfen, hiç iyi değilim" dedim.
Kızıl saçlı, kısa boylu, şık giyimli kadın şok olmuş bir şekilde bana bakakaldı. Sonra beni sanki yeni görüyormuş gibi irkildi ve arkadaki çalışanlara dönüp;
"Çabuk, çabuk bir battaniye ve sıcak su torbası getirin çabuk!" diye seslendi. Beni de omzumdan destek alarak bir kaç adım attırıp bir koltuğa oturttu.
"Ne oldu sana, ne oldu? Kim ne yaptı sana? Ah güzelim..."
Sesi o kadar ince ve nahifti ki, bütün gururum ve duygularımdan sıyrılarak birden kadına sarılıp ağlamaya başladım. Daha önce hiç bu kadar içten ve kendimi koyvermiş bir şekilde ağladığımı hatırlamıyordum. Başımda bir el hissettim; başımı okşayan bir tüy vardı sanki, o yumuşak eller...
Ben, bin bir düşünce eşliğinde ağlarken birden üzerimde bir sıcaklık hissettim. Birileri üzerime battaniye örtüp, dizime sıcak su torbası koymuştu.
Mağazada benim ağlamam dışında başka bir ses duyulmuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİMLİKSİZ (NO ID/EA)
Science FictionO sadece doğum gününü kutlamak istemişti, diğerleri ise kağıdın intikamını kanla almak... Tüm hayatını ve hatta kendi kimliğini yitirmişken, adaleti intikamla sağlamak isterken kendisini paralel evrende bulan genç bir kız. Yitirdiklerinin mutlu oldu...