Hayat, adaletsiz ve saçmalıklarla doluydu. Bunu anlamak için herhangi bir şeye de gerek yoktu.
Bütün dünya sizin üstünüze gelirken, kendi nefesinde boğulup kaçacak delik ararken yanınızdan size bakma gereksinimi bile duymadan, güle oynaya geçen insanlar bunun gerçek kanıtıydı.
Tabi ki herkesin kendi dertleri vardı, kendi içinden çıkamadığı problemleri ama benimkisi çok fazlaydı amk.
Yerde yığılmış, kandan yüzü gözü gözükmeyen Cana baktım.
Arkadaşımı fena pataklamışlardı, Berkay ona destek olmaya çalışıyordu ama yüzünden bütün siniri okunuyordu.
''Aşkım, lütfen aç gözünü, hadi kendine gel.''
Berkay'ın ağzından çıkan kelimeler, yerde baygın bir şekilde yatan Cana çarptı ve sessiz sokakta yankılandı.
Can yerde öylece yatarken bu sefer gözlerimi Aslı ve Çağlaya diktim. Aslı, Canın bedeninin yanına çökmüş ağlarken, Çağla titreyen ellerini sinirle saçlarından geçirerek, gözleriyle karanlık sokağı tarıyordu.
Bu çocuğu bu hale kim getirmişti, fikrim bile yoktu. Nasıl bir insan olduğumu sorguladım sessizce, herkes bana güvenip yanımda dururken benim bir sikten haberim yoktu.
Araba bile geçmeyen sokağın köşesinde baygınca yatarken bulmuştuk onu. Siyah saçları birbirine karışmış, sabah evden çıkmadan önce giydiği beyaz gömleğinin yakaları kan içerisindeydi.
''Canı kucağına al, arabaya binip gidelim. Evde konuşacağız ne yapacağımızı.'' dedim Berkay'ın kızarmış gözlerine bakarak.
Gözlerini sıkıca kapatıp açtı, tam bu sırada gözlerinden akan iki damla yaş, kalbimin kasılmasına sebep oldu. Derince bir iç çektim.
Berkay hızlı hareketlerle Canı kucağına aldığında, zırhlı gri cipimizin arka kapılarını açtım. Berkay dikkatli bir şekilde Canı yatırıp, cam kenarına oturdu ve Canın kafasını kucağına aldı.
Aslıda hızlı bir şekilde diğer tarafa oturup Canın ayaklarını bacaklarının üstüne aldı.
Çağla ön koltuğa otururken, sürücü koltuğuna geçip hızlıca arabayı çalıştırdım ve eve doğru sürmeye başladım.
Küçük çaplı hırsızlıklar yapmaya başladığımız zaman, konunun buralara geleceğini hiç düşünmemiştik.
Eskiden ekmek almak için çalarken, şu an depoda duran silahlarımıza yenisini eklemek için çalıyorduk.
Fark buydu ama amaç hep aynıydı.
Ekmek almak içinde, silah almak içinde çalarken ki tek amacımız hayatta kalmaktı.
Zırhlı bir cipimiz vardı, ormanın derinliklerinde, kimsenin yerini bile bilmediği bir yerde üç katlı bir evimiz vardı.
Deposu ise silah doluydu. Şu anda o eve, dayak yemekten baygın hale düşmüş arkadaşımı götürmeye çalışıyordum.
Biz kimdik? Yer altında Tılsım çetesi olarak biliniyorduk.
Lakabımız buydu, yer altındakilerin, yasa dışı olan işler yapan herkesin bize koyduğu takma ad.
Yer altında herkesin takma adı vardır, isimleri bilmezler. Sizi ünlendiren budur çünkü, insanları korkutanda. Dedikodular ve namınız.
Ben ise Tılsımın kendisiydim. Bana koydukları takma ad buydu.
Artık bana gerçek ismimle seslenen tek kişiler, ailem olarak gördüğüm bu sikik cipin içindeki insanlardı.
Sözde bu çetenin lideri, büyük başı bendim. Herkes benden korkuyor, dostlarım ise sonsuz güven duyuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÖZ (GirlxGirl)
Roman d'amourSiyaha büründüm tamamen ve korkusuzluğa ulaştım. Renkli bir gökyüzüne, parıldayan yıldızlara ve mavili denizlere uzaktım artık. Renklerimi yitirmiştim. Siyahta bulmuştum umudu, çareyi, gücü, kudreti ve yüceliği. Hızlı atan kalbim buraya ait olduğumu...