Yemekler yendikten sonra, sohbet koyulaştıkça alkol faslına geçilmişti. Bunu fırsat bilerek Dolunaya benimle gelmesini söyledim, elime iki şişe kırmızı şarap iki kadeh alarak Dolunayla beraber odama çıktım.
Dolunay odamı incelerken ona bir terlik verdim ve beraber terasa çıktık. "Geç otur, ben üzerine şal getireyim."
Dolunay "Zahmet etme, gerek yok." Demesine rağmen onu dinlemeyerek iki yünlü şal aldım. Koltuğa oturmuş, orman manzarasını izleyen Dolunayın omuzlarına şalı güzelce koydum. Kadehlerimize şarabı döktükten sonra sigaramı yaktım.
"Burası çok güzelmiş."
"Beğenmene sevindim."
Aramızda pansuman sırasında yaşananlardan sonra tuhaf bir gerginlik vardı fakat sebebini anlayamıyordum. Dolunay pek fazla konuşmuyor, sürekli bir şeyler düşünüyordu ve bende ne diyeceğimi bilemediğim için susmak zorunda kalıyordum. Sanki sözler yerine gözlerle anlaşıyor gibiydik.
"Açık konuşacağım Duru, senden de açık ve doğru bir cevap istiyorum." İşte o sorunun sebebini öğrenmek üzereydim. Gergin bir şekilde söyleyeceği cümleyi bekledim ve sigaramdan derin bir nefes aldım.
"Kübra kim?" Dolunay her ne kadar sesini normal tonda tutmaya çalışsada, sesi soğuk ve hırçınca çıkmıştı.
Beni kıskanıyor muydu? Gözlerini gözlerime dikmiş, sinirli bir şekilde benden bir cevap bekliyordu.
"Eski bir arkadaşım." Dolunay cevabımdan tatmin olmamıştı. Gözlerini kısıp bir süre o şekilde bana baktı.
"Nasıl bir arkadaşın?"
"Eskiden bir kaç kez takıldığım bir arkadaşım."
Dolunay, 'takılmak" derken ne kast ettiğimi anlamıştı. Dişlerini sıkıca birbirine bastırıp bir sigara yaktı.
"Niye seni arayıp duruyor, aranızda bir şey mi var?"
"Hayır, sadece bir kaç gün önce ona bir işim düştü o da karşılığında yemeğe çıkmak istiyor, sürekli ektiğim içinde arayıp duruyor işte."
Dolunayın yüzünde biraz rahatlamış bir ifade belirsede, yemeğe çıkmak istiyor cümlesini söylediğim andan itibaren yine dişlerini sıkmaya başlamıştı.
"Anladım." Dedi sıktığı dişlerinin arasından. Yüzümdeki gülümsemeyi engelleyemezken heycanla sordum.
"Sen beni mi kıskanıyorsun?''
"Kıskanıyor olsaydım Kübra diye biri ortada kalmazdı. Yani, sadece merak." Bunları söylerken masumca gülümsemeye çalışmıştı ama asla yememiştim. Bal gibide kıskanıyordu.
Yüzüme gülümsemem yayıldı.
"Bana pek öyle gelmedi ama neyse."
Dolunay şarabından bir kaç yudum aldı ve arkasına iyice yaslandı. Benimle ilgili neredeyse her şeyi bilen kız hakkında hiçbir şey bilmediğimi fark edince ona doğru döndüm.
"Neden babana bitirmek istediğini anlatmak ister misin artık?"
Sessizce sigarasından derin nefesler aldı. "Senin için."
Gözlerin şaşkınlıkla büyüdü. "Nasıl yani?"
"Adamların seni öldürmeye çalışmasına sebep olan babamdı, annenlerin kaçmasına da."
Kafamı iki yana doğru salladım. Hiçbir şey anlamıyordum."Hayır, bunların hepsine sebep olan Azraildi."
"Annenleri Azrailin evine yollayan babamdı Duru. O bilgileri çalması için babam onları içeriye soktu. Ailen dosyanın içinde ne olduğunu bile bilmiyordu yinede babama güvendiler çünkü senelerdir çok yakın arkadaşlardı ve babam onları çoğu dertten kurtarmıştı. Bizde seninle böyle tanıştık zaten, ailemiz çok yakındı ki bunu biliyorsun. Babam ailene aksi bir durumda onların yanında olacağını söyledi. Azrail, bilgilerinin çalındığını öğrenince hesap sormak için babama geldi fakat babam..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÖZ (GirlxGirl)
RomanceSiyaha büründüm tamamen ve korkusuzluğa ulaştım. Renkli bir gökyüzüne, parıldayan yıldızlara ve mavili denizlere uzaktım artık. Renklerimi yitirmiştim. Siyahta bulmuştum umudu, çareyi, gücü, kudreti ve yüceliği. Hızlı atan kalbim buraya ait olduğumu...