Bölüm 27

1.6K 155 81
                                    

-düzenlendi-

İyi okumalar<3

***

"Ya sen beni deli etmeye mi çalışıyorsun Chaeyoung!"

Gözlerimi kapatıp sinirle kafamı eğdim ve arabayı sinirle süren Jungkook'un dediklerini umursamadan ellerimi şakaklarıma koyup ovdum. Bir saattir, resmen anneleri tarafından azarlanılan çocuklar gibi azarlanıyordum.

Jungkook bir şey demediğimi görünce sinirle yeniden konuşmaya başladı.

"Cevap versene!"

"Bağırma bana!"

"Ya ne demek bağırma!" Elini sinirle arabanın direksiyonuna vururken, yolda ilerlediğimiz için kaza yapmamızı umuyordum.

"Lisa gizlice eve giriyordu, elinde bıçak vardı, az kalsın saldırıyordu ve sen bana bunu şimdi mi anlatıyorsun ha!"

Gözlerimi yeniden kapatırken, bir yandan da toz olup etrafta uçuşmayı diliyordum Tanrı'dan. Şuan Jungkook'la hiç kavga edesim yoktu ve biraz daha bağırmaya başlarsa benimde ona karşılık verip kavganın büyüyeceğine emindim. Neden ona anlatmadığımı sorguluyordu bir saattir. Bir anda gelişmişti olaylar. Ne zaman anlatabilirdim ki?

"Ya sana bir şey olsaydı! Ne zaman benim haberim olurdu! Üstünden kaç saat geçtikten sonra anlatmayı uygun görürdün!"

"Ne zaman anlatacaktım Jungkook! O ara polisi aramak yerine seni mi arayacaktım! Polisler gittikten hemen sonra aradım işte daha ne kadar erken olabilir!"

Arabaya derin bir sessizlik çöktükten sonra Jungkook yüksek sesle 'of' diye ses çıkardı ve arabayı sürmeye devam etti. Polislere kapıyı açtıktan sonra tam da tahmin ettiğimiz gibi gelişmişti olaylar. Lisa ve Taehyung ortalarda yoktu. Bu kadar profesyonelce ilerlediklerini görmek şaşırtırken, polislerin söylediği korkunç şeyler bizi daha da ürkütmüştü. 

Lisa ve Taehyung ikilisi, 'V ve Pranpriya' isimleriyle birçok suça karışmış iki suçluydu ve aylardır aradıkları suçlular, şuan bize musallat olmuş iki kişiydi. Öldürdükleri kişileri sadece oğlum, Ryujin veya Lalisa değildi. Bundan önce hırsız, katil ya da bambaşka şeylere de isimlerini damgalatmışlardı.

Başım gerçekten ağrıyordu. Daha kötüsü de ne yapacağımı, bundan sonra hayatımızın nasıl şekilleneceğini bilmiyordum. Aralarında en çok korkutan da buydu beni. İlerisini bilemeden yaşamak beni karamsarlığa sürüklemekten başka bir şey yapmıyordu.

"Bu böyle olmayacak."

Jungkook'un kendi kendine konuşmasıyla ellerimi şakaklarımdan çekip ona döndüm. "Ne?"

"Bizim hemen buralardan gitmemiz Chaeyoung. Hatta biz Kore'den gitmeliyiz."

"Ya nereye gideceğiz?"

Sağına soluna bakarken, bir yandan da arabayı park etmek için direksiyonu çeviriyordu. "Avusturalya'ya gitsek. Annenler bir süre yanlarında kalmamıza izin vermez mi?"

Jungkook'u takmayıp eve girmek için emniyet kemerimi çıkardım. Ben Kore'de kalmak istiyordum. Ayrıca annemlerin yanında asla rahatça kendi evim gibi kalamazdım.

"Ben annemlerin evinde rahatça kalamam. Hem onları da tehlikeye atmak istemiyorum."

"Ya ne yapalım Chaeyoung?"

Çantamı arabadan alıp arabanın kapısını ittirirken, ona kısa bir bakış atıp eve doğru döndüm ve çantamda anahtarımı aramaya başladım. "Bilmiyorum."

Anahtarı çantadan çıkarıp kapının değiline soktuktan sonra kapıyı ittirip içeri girdim ve lambaları açtım. Bu evi seviyordum ama bugün bu evi son görüşüm olacaktı. Yarından sonra yeni bir ev, yeni bir hayat ve belki de yeni bir ülke görecektim.

retrouvailles ❧ RosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin