[düzenlendi] İyi okumalar.❤
***
Çaresizlik neydi?
Çaresizlik, bir insanın yapacak bir şey olmadığını anlayınca umudunu yitirmesiydi bana göre. Kendimi çaresizlik kelimesinin eş anlamsını gibi hissediyordum. Elimden yapacak hiçbir şey gelmiyordu. Bütün yaşadığımız şeyleri, sorumsuzluğumun yol açtığı, kaderin verdiği bir cezaydı ve ben bu cezayı, ölene kadar çekecektim.
Jungkook'la 6 senedir tanışıyorduk. İlk zamanlardaki arkadaşlığımızı ilerletmiş, evliliğe kadar yol almıştık. Evliliğimizden 2 sene sonra da, oluşturduğumuz ailemizin 3 kişi olacağını öğrenmiştik.
Hamilelik zamanlarımı hatırlıyordum. Jungkook üzülmemem için kendini sabah akşam ben ve bebeğimiz için yoruyordu. Kendimin hiçbir iş yapmasına izin vermeyip bütün ev işlerini kendi yapması yetmezmiş gibi sabah erkenden kalkıp para kazanmak için çalışıyordu.
Eğer elime bir zaman makinesi geçseydi, gideceğim zaman hamilelik zamanlarım olurdu. Evimizde sevgi vardı. Mutluluk vardı, huzur vardı. Şimdiki gibi resmiyet yoktu, gergin ortam yoktu.
Düşüncelerim arasında boğulurken eve ne zaman geldiğimi farketmemiştim bile. Psikoloğumdan dönerken otobüse binmek yerine yürümeyi tercih etmiştim. Bu aralar fazla kilo aldığımı hissediyordum. Ayrıca doğum kilolarım hala kendini gösteriyordu. Bu da benim kilo vermem gerektiği anlamına geliyordu.
Anahtarı deliğine sokarak hızlıca çevirdim ve kapıyı ayağımla kapatıp evin lambalarını açtım. Normalde bu saatlerde ev aydınlık oluyordu ama bugün hava bulutlu olduğu için ev ışık almıyordu. Haliyle ışıkları açmak zorunda kalıyordum.
Bugün hiç modumda değildim. Özellikle Jungkook'un evlilik yıl dönümümüzü hatırlamaması beni iyice üzmüştü. Lisa'yı eve çağırıp dertleşmek istiyordum.
Çantamı astıktan sonra hızlı adımlarla yukarı çıkarak banyoya girdim ve ellerimi yıkayıp havluyla kuruladım. Jungkook'un daha gelmesine 3 saat kalmıştı. Bu da demek oluyordu ki rahat rahat Lisa'yla konuşabilirdim.
Hızlıca yeniden aşağı inip çantamdan çıkarmadığım telefonu çıkardım ve kilidini açtım. Hemen arama yerine girip Lisa'nın numarasını tuşlayarak kulağıma koydum.
Evliliğimizin ilk dönemlerinde Jungkook iş gezisiyle Tayland'a gitmişti. O zamanlar evde tek başıma kalmaya korktuğum için Jungkook'un patronu Jimin'den aldığımız izinlerle beni de yanında götürmüştü. Tabi sürekli işiyle ilgilendiği için bana vakit ayıramıyordu ama bunu kesinlikle sorun etmiyordum. Can sıkıntısıyla sürekli otelin içinde dolaşırken Lisa isimli bir kızla karşılaşmıştım ve günden güne daha da samimi olmuştum. Aradan 3 yıl geçse bile birbirimizden hiç kopmamıştık ve dostluğumuzu ilerleterek daha da yakın olmuştuk.
Bir süre ileri geri gittiğim koridorda Lisa'nın sesini duymamla istemsizce gülümseyerek salona doğru ilerledim.
"Alo?"
"Alo Lisa? Naber?"
"İyiyim yemek yapıyorum."
Görmese bile istemsizce tek kaşımı kaldırmıştım. Lisa'nın 'yemek yapabildiğine' pek inanmıyordum.
"Yemek yapıyorsun ha?"
Karşı taraftan kıkırdama sesi geldi. "E herhalde kızım 24 yaşına gelmişim yemek yapmayı öğrenmeyeyim mi?"
Gülümseyerek oturduğum koltuktan ayağa kalktım ve camın önüne gelip yoldan geçen arabaları saymaya başladım. "Bence yemek yapmaya çalışma. Geçen gün evi yakıyordun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
retrouvailles ❧ Rosékook
Hayran KurguJungkook, oğlunun ölmesinde eşi Roseanne'i suçluyordu. [rsk] family fanfiction [Devam ediyor] Yooxies_Is_Roseline |2021|