"Zaman geçtikçe daha iyi anlıyorsun,
Eskisi kadar Hiç bir şeyi sevmediğini."💢💢
Başımın altındaki yumuşak ve ya sert gibi bişeyin hareketi ile yavaşça gözümü açtım. İlk defa dinlenmiş hissediyordum. Ruhen değil bedenen. Ruhumun yorgunluğunu geçirecek şeye henüz ulaşamadım.
Yutkunarak kafamı kaldırdım. Aynı anda yatakta oluşan hareketlikle irkildim. Kafami yana çevirdiğimde alazı görmemle hemen yataktan kalktım. Oda kalktı.
"Sen ne yapıyorsun." Sesimin sert çıkmasını engellemedim. "Ben uyurken nasıl yattığım yere yatıp üstüne bana sarılırsın!" Hızla nefes alıp vermeye başladım.
"Hey hey sakin! Sen bırakmadın." Soran gözlerimle baktım ona. Ben nasıl bırakmazdım. "Gömleğimi tuttun. Sayıkladın hep gitme diye. Bırakmadın beni. Zaten çok yorgundun ben de bişey yapmadım. Korkma bişey yapmam sana asla."
Derin bir nefes aldım. Utançla kafamı yere eğdim. Bi yapmadığım rezillik bu kalmıştı. Afferin asya sana.
"Şey ben özür dilerim." Dedim kısık sesle. Bu daha kendimden kaçıncı utanışım olucaktı.
"Ben senden özür beklediğimi söylediğimi hatırlamıyorum." Hâlâ sert olan ama azıcık da olsa sesindeki yumuşaklığı sezdim. Ona baktım. Heybetli vücüdu ile karşımda duruyordu. Benden tahminen 10 cm uzun olduğu kesin. "Hem bende rahat uyudum yani." Umursamaz gibi davranıyordu. Bu davranışlar bana tanıdık geldiği için yadırgamadım.
"Ben artık gideyim. Yeterince rahatsızlık verdim zaten." Kafam önümde kapıya doğru ilerledim. Kolumdan tuttu.
"Senle konuşmak istiyorum. Yemek yiyelim. Hadi." Rica eder gibi konuşmasıyla ona döndüm tekrar. Sert duruşu, sert yüzü, sert sesi. Korkutmuyor du beni.
Yenilmişlikle nefesimi dışarı verdim. Kafamı hafif aşağı yukarı salladım. Yüzündeki memnun olmuş ifadeyle kolumu bırakıp önden yürümeye başladı. Peşine düştüm. Bu kadar büyük olmasa da beni kaldığım yerde büyüktü. Durumum kötü değil. Ama insan bazen maddi öneme değil manevi öneme bakıyor işte.
O evde her kaldığım günde yalnızlığım yüzüme tokat gibi çarpıyordu. Ayakta durma çabalarım sayesinde buralara gelmiştim. Başarmıştım. Ama hep yalnızdım.
Bir kapıdan giren alaz la peşinden yavaş adımlarla girdim. Yüzümdeki kırgınlık, yorgunluk kesin belli oluyordu. Ama gözlerim deki boşluk işleri değiştirir.
İçeri girdiğimde beklemediğim manzara karşısın da durdum.
Karşımda yemek masasının etrafında oturan 4 adam ile neden burda olduğumu sorguladım. Masanın her iki tarafında ikili bir şekilde oturmuşlar. Alaz baş kısma geçmeden diğer baş kısmın sandalyesini çekip eliyle oturmam için işaret verdi.
Çekinerek ilerleyip oturdum. Alaz da tam karşıma geçti. Sadece ona baksam olmaz mıydı. En çok onu gördüğümden biraz da olsa ona alışmıştım.
"Bunlar kardeşlerim. Çok gereksizler tanımana gerek yok aslında ama neyse." Onun bu tavrına ufacık bir tebessüm ettim.
"Aaa abi ayıp oluyor ama. Bu güzel hanımefendinin yanında yapma bari ya." Güzel kelimesini hiç üstüme alınmamam normal miydi. Bence normal. "Ben berke. Çok memnun oldum. Bak burda oturan diğer gereksizlerden daha çok memnun oldum hee." Elini uzatan berkeyle elimi kaldırmakta tereddüt ettim. Öyle sevimli bakıyordu ki.
Allahım bir kez daha yanılırmıyım? Elimi kaldırıp elini tuttum. Kocaman gülümsedi. Bende zorla azıcık olmayan mimiklerimi oynatmaya zorladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UMUDUM
General FictionBir Adam, bir kadına ne kadar yardım edebilir. ya da bu yardım maddi bir yardım mı olur? yoksa manevi mi? Peki bir adam, bir kadını aşkıyla iyileştirebilir mi? Galiba oldu... Ben Asya Özüm'ü hayata geri çevirebilmek için çok çalışan bir adam girdi...