Liu Yan tercümanı inceliyordu. Çinli, zayıf, küçük ve yetersiz beslenmiş bir görünüşe sahipti. Üzerinde yırtık bir takım elbise vardı. Liu Yan, onun üzerinde bir yığın damgalı kart bulmuştu. Onları aldı ve bacaklarından tutarak onu dışarı sürükledi, sonra da köşeyi dönerek gözetlemeye başladı.
Çarşıda artık kimse yoktu. Kız, tahta kutularla dolu metal bir kartı dışarı iterek dağınık ve yorgun bir şekilde doğu koridoruna doğru yürüyordu.
Aniden köşeden iki kişi belirince kız durdu.
O sırada Zhuo Yuhang, tercümanı bacaklarından sürükleyerek arabaya fırlatmıştı ve kıza bakmak için bakışlarını kaldırmıştı. "Adın ne?"
Kız, tercümana baktı ve "Çok cesursun" dedi.
Liu Yan, kendi kişilerarası becerilerinin kötü olduğunu düşünürdü. Ama Zhuo Yuhang'ınki onunkinden bile daha kötüydü. Eldivenlerini çıkardı ve kızın elini sıkmak isteyerek "Ben Liu Yan, bu da Zhuo Yuhang. Bu bizim ilk görüşmemiz, lütfen bize iyi davran" dedi. "Adın ne?"
"Wen Yuhong." Kız alt dudağını ısırarak onları şaşırtmıştı. "Bağıracağımdan korkmuyor musun?"
Liu Yan "Bizi satmayı planlıyor olsaydın, onlara daha önceden söylerdin öyle değil mi?" dedi. "Bu uzun boylu adamın saklanmasına izin verdin, bu da bizi asla satmayı planlamadığını kanıtladı."
Wen Yuhong, Liu Yan'ın bakışlarından kaçındı. Ellerine baktıktan sonra başını tekrar kaldırdı ve "Elim... Çirkin ve hasta" dedi. "Burası konuşulacak bir yer değil. Beni takip edin."
El arabasını önünde iterek bir koridordan geçip yürüdü. Burası akıl hastanesine dönüştürülmüş bir maden mağarasıydı. Koridorlar her yöne doğru uzanıyordu ve tünelin iki yanında herhangi bir yol levhası yoktu. Duvarların çimentoyla boyandığı bazı yerler vardı. Bazı karanlık, ıslak maden tünelleri tahta kazıklarla tuturulurlardı. Wen Yuhong, ikisine de durmalarını işaret etti ve keşif yapmak için kavşağa gitti.
Devriye askerlerinden oluşan bir ekip, bir mayın arabasıyla tembelce geçiyordu. Liu Yan elindeki küçük cihazı çalıştırdı ve bip sesini kapatarak ileride olanları algılamaya çalıştı.
Zhuo Yuhang sessizce "Bu (alet) nedir? Sence kıza güvenebilir miyiz?" diye sordu.
Liu Yan "Bu, Dr. Wei'nin bana verdiği bir keşif cihazı. Tüm mekanik cihazları, sabit hatları ve yakınlardaki diğer ateşli silahları algılayabiliyor. Ben tuzakları kontrol etmekten sorumlu olacağım, sen de korumakla yükümlü ol" dedi. "Hadi ama! Sen kıza güvenmememiz gerektiğini mi düşünüyorsun?"
Zhuo Yuhang'ın yüzü soğuk ve sessizdi. "Bilmiyorum" dedi. "Tetikçilik içgüdüm bana onun güvenilir olabileceğini söylüyor."
Liu Yan kayıtsızca "Geçen sefer Meng Feng ve bana 'burası konuşma yeri değil, beni takip edin' diyen kimdi biliyor musun?" dedi.
Zhuo Yuhang yanıt vermedi. Liu Yan yavaşça ekledi. "Senin kız kardeşindi. Onu takip ettik ve sonunda Meng Feng yaklaşık yirmi metre uzağa uçtu."
Zhuo Yuhang soğuk bir şekilde yanıtladı. "Öyleyse önce sen-"
Liu Yan "Mn, o zaman önce kız kardeşin vurulsaydı işler çok daha iyi giderdi... Ne dersin? Ben bu kızın, küçük kız kardeşinin sağ salim eve dönmesini bekleyen zavallı, katil bir abisinin olmadığını garanti edemem" dedi.
Zhuo Yuhang konuşmayı bırakmıştı.
Devriye askerleri geçtikten sonra Wen Yuhong, Liu Yan'ın ittiği el arabasını aldı ve ilerlemeye devam ettiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dawn of the World
ActionDiğer Adları: 2013, Mo Ri Shu Guang ya da 二零一三 (末日曙光). *** Liu Yan ile Meng Feng çocukluk arkadaşlarıydılar. Yedi yıl önce ikisi birlikte Z şehrine taşınmışlar ve henüz lisedeyken sevgilerini birbirlerine itiraf ederek çıkmaya başlamışlardı. Ünivers...