Selamlar. Beşik Kertmesi Böğürtlen Mucizesi bildiğiniz üzere kitap oluyor. Bu yüzden burada da düzenlenmiş halinden biraz bölüm paylaşacağım.
Girişte çok fazla isim geçiyor. Takılmayın geçin. En sonda soyağacı bıraktım. Oradan halledersiniz😂
🍇🍇🍇🍇🍇🍇🍇
23 Sene önce, Temmuz...
Güneş, yaşamın merkezi, en vazgeçilmezi olduğunu kanıtlamak istercesine gökyüzünde tüm yakıcılığıyla ihtişamını sergilerken yeryüzünde ise kimileri ter akıtırken kimileri gözyaşı akıtıyordu.
Keza İpek de ikinci sınıfa girenlerdendi. 23'üne yeni bastığı şu yaşına kadar pek çok sıkıntısı ve acısı olmuştu ancak tüm çektiği acılar, şu son 5 yılda hissettiği acının yanında devede kulak bile sayılmazdı. Ne can acısı, ne kalp acısı şu an yaşadığı evlatsızlığın vermiş olduğu eksiklik hissi kadar acıtmamıştı. Hayatının hiçbir döneminde şu an hissettiği kadar yalnız ve kimsesiz hissetmemişti. Çaresizdi, yoksundu ve mutsuzdu. Bunlardan da ötesi artık umutsuzdu.
Umudunu ona umut aşılaması gereken biri kesmişti. İşi, şifa olmak olan yeminli bir doktordu, onu bu uçurumdan itip damarlarında lavlardan akışlar oluşmasını sağlayan...
Gözlerinin önünden gitmiyor, hâlâ kulaklarında yankılanıyordu sözleri. Oysa dilediği kısacık, ufak bir umut cümlesiydi...
"Hiç mi olmayacak? Hiç mi çaresi yok bunun?" diye sormuştu sadece. Bir de hemcinsi olacak o kadın doktor ise elini duvara vurup gözlerinin içine bakarak haykırmıştı. "Bu taş duvar doğurur, sen doğuramazsın!"
Hıçkırığı boğazını yırtmaya yeltenirken yüzünü dizlerine gömdü tekrardan.
"Allah'ım ne olursun! Yalvarıyorum." diye sayıkladı durmadan. Yakıcı güneşin altında gözyaşları ve teri birbirine karıştı. Evin arka bahçesindeki bostanın arka tarafındaki duvar onun ağlama duvarı olmuştu. Evdekilere üzüldüğünü belli etmek istemiyordu zira herkes İpek için zaten üzülüyorlardı.
Elbette herkes bir çocuk istiyordu ancak bir çocuğun olmamasından daha çok onları üzen İpek'in durumuydu. Hele Ahmet, eşinin gün be gün gözlerinin önünde erimesiyle kahroluyordu. Baba olmayı o da çok istiyordu ancak İpek'in varlığına şükrediyordu. Onu kaybetmeye dayanamazdı fakat gün be gün kaybettiği gerçeğini göz ardı edemiyordu...
Karısını yine bostanlığın arka tarafında bulduğunda bir kez daha yüzleşti bu gerçekle. Karısına doğru attığı her adım göğsünü ezdi. Karısı istese gözünü kırpmaz canını verirdi ancak karısının istediği şey için elinden hiçbir şey gelmiyordu.
"Nur'um" diyerek yanına oturduğunda İpek başını hafifçe kaldırdı. Gözleri kan çanağı, dudakları ısırılmaktan kan revan olmuştu.
"Deme öyle artık bana." Diye isyan ettiğinde Ahmet başını çekip göğsüne yasladı. "Nurumsun sen benim. Nasıl sesleneyim sana başka?" diye sorduğunda İpek başını iki yana salladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÖĞÜRTLEN MUCİZESİ
General Fiction(Eski Adı: Beşik Kertmesi) İnsanın kaderi ne zaman yazılmaya başlar? İnsanın kaderi kaç kez yazılır? İnsan kaderini değiştirebilir mi? Melek ve Yiğit'in kaderi onlar doğmadan çok önce yazılmaya başlamıştı. Bir böğürtlenin bir insana verebileceği en...