Herkese Selamlarr
Yıldıza bastıysak hemen bölüme geçebiliriz. Belki bir ihtimal her şey güzel giderse ikinci kitabı da buradan yayınlamayı düşünüyorum. Umarım eski randımanımızı yakalarız. Yorumlarda buluşalım...
İyi okumalar.
🍇
Hafta başı, Melek'in hazırladığı zengin kahvaltıyla başlamıştı. Yiğit'in kahvaltıları pek iştah açıcı olmuyordu açıkçası. Melek bu yüzden geçen haftanın acısını çıkartmak istercesine tam teşekkülü bir kahvaltı hazırlamıştı.
Bu kahvaltı, bir de Yiğit'in dün gitmemesine ithafen gizli bir teşekkür anlamı da içeriyordu esasen. Ancak ne Melek dile getirecekti ne de Yiğit anlayacaktı bunu.
Melek kahvaltıyı tamamen hazırladıktan sonra çaydanlığı sofraya getirdi. Yiğit'in de sabah dersi olduğunu biliyordu. Sofraya oturduktan sonra fazla zaman geçmemişti ki Yiğit odasından tam olarak hazır bir şekilde çıktıktan sonra hiç yüzüne bakmadan dış kapıya yönelince Melek anlık bir şok geçirdi. Yiğit kapıyı çarpıp gidene dek bir şey diyemedi. Ne denirdi onu da bilmiyordu.
Dün gidemediği için miydi şimdi bu tavır? Gerçekten mi? Bir de özenerek kahvaltı hazırlamıştı o kadar!
"Emeğime yazık be!" diye söylenerek çayını doldurdu Melek. "Emeğime yazık ki seni düşünüyorum. Yemezsen yeme! Layık değilsin sen bu sofraya zaten Züppe!"
Kahvaltı yapacak iştah da kalmamıştı ancak yine de hazırladığı için kendisine saygısından az da olsa bir şeyler atıştırdı. Sonra yiyecekler bozulmasın diye onları toplayıp geriye kalanları öylece bıraktı. Yiğit efendi gelince toplasın diye. O sözleşme haybeden imzalanmamıştı. Uyulacaktı o sözleşmeye!
Kırmızı, büyük arabasına baktığında keyfi yerine geldi. "En azından bu saçma evlilik bir işe yaradı ve benim oldun bebek. Yoksa seni aldırana kadar işimiz işti." diyerek arabasına bindi ve okula doğru yola çıktı. Araba kullanmayı çok severdi. On sekiz yaşına girdiği gün ehliyet kursuna yazılmıştı. Babası daha önceden kullanmayı öğrettiği için kursa yazıldığında zaten kullanmayı biliyordu. Sırf araba kullanmak için kurstaki derslerini kaçırmazdı. İlk seferde ehliyetini alıp babasının karşısına araba istemek için dikildiğinde ise büyük hüsrana uğramıştı. Çünkü babası araba almak için henüz erken olduğunu, üniversiteyi bitirmesi gerektiğini söylemişti. O zamana kadar arada bir kendi arabasını vermiş ve tam olarak vakıf olmadan ona bir arabanın hâkimiyetini verip, hem kendi canını hem başkalarının canını tehlikeye atmak istememişti esasen. Şimdi ise hem Melek oldukça alışmıştı araba kullanmaya hem de mecbur kalmışlardı. Çünkü evlenmek için büyüksün ama araba için küçüksün diyemezlerdi. Arabanın parasını ise bizzat Hamit Bey vermişti. O da çok üzülüyordu. Melek en sıcakkanlı, en sevecen ve pozitif torunuydu. Üstelik torunları arasından ona en düşkün olanıydı ama o da Melek'i kaybetmişti.
Herkes amacı gerçekleştirmek için çaba harcarken bunları gözden kaçırmışlardı. 'Hata mı yapıyoruz acaba?' düşüncesi henüz düşüncelerine uğruyordu.
Melek ise tüm bunlardan habersiz kendi dertleriyle baş etmeye çalışıyordu. Hoş haberi olsa da umursamazdı. Sonuca baktığı zaman mevcut durumda, kanayan bir yarası vardı. Beklemediği kişiler tarafından sırtından bıçaklanmıştı. Hiçbir yaralı, yaralayan için endişe etmezdi...
Melek bu soğuk havada okula sıcacık arabasında geldiği için bir kez daha mutlu oldu. O çileyi deneyimlediği için arabanın ne kadar büyük bir lüks olduğunun farkındaydı.
"Günaydın." diye seslenen Filiz'e gülümseyip el salladı. "Günaydın."
Filiz ile arkadaşlıkları devam ediyor olsa da Melek araya o ince mesafeyi koymuştu. Ne yazık ki arkadaş yönünden talihi buydu. Bu yüzden asla ikizler ve kuzenleri dışında en yakın arkadaşı olamıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÖĞÜRTLEN MUCİZESİ
General Fiction(Eski Adı: Beşik Kertmesi) İnsanın kaderi ne zaman yazılmaya başlar? İnsanın kaderi kaç kez yazılır? İnsan kaderini değiştirebilir mi? Melek ve Yiğit'in kaderi onlar doğmadan çok önce yazılmaya başlamıştı. Bir böğürtlenin bir insana verebileceği en...