Adım adım ilk kitabın sonuna doğru giderken yeniden merhabalar. İlk kitaptan sonra bir kaç bölüm de ikinci kitaptan gelecek sonrasına sonra bakalım. Duyurusunu yapacağım zaten. Sizlere keyifli okumalar. Biliyorum heyecanla okuyup geçerken beğenmeyi ve yorum yapmayı unutuyorsunuz ama burayı okuyorsanız ve kitabı seviyorsanız beğenip yorum yapın lütfen.
🍇
Aradan geçen dört gün boyunca ikisi de birbirinden kaçmıştı. İkisi de aralarındaki şeyin aynı evde kalmalarından kaynaklanan psikolojik bir çekim olduğunu düşünüyorlardı. Yiğit'le normal olarak akşam yemeklerinde bir araya geliyor, yemeklerini yiyorlar ve ayrılıyorlardı. Eski düzenlerine geri dönmüşlerdi. Sıralı olarak yemek ve temizlik işini bölüşüyorlardı. Çünkü Yiğit, Melek'in yemeklerini çok özlemişti ve bu yüzden de ilk o bunu teklif etmişti.
Ateşkesleri bu kez cidden tutmuştu. Yiğit, kendini âşık olmadığına ikna etmek üzere Melis'le eskisi gibi vakit geçirmeye çalışıyor olsa da Melis'e durmadan Melek deyip durması pek de başarılı bir sonuç alamadığını gösteriyordu.
Neyse ki Melek'in bundan haberi olmuyordu.
Melek için de işler pek farklı değildi. Yiğit'ten uzak durmaya çalışıp daha çok kendi arkadaşlarıyla vakit geçiriyordu ama her konuyu bir şekilde Yiğit'e bağlıyordu. Hiçbir konu bulamazsa da Mehmet'e Yiğit'e ne söylediğini sorup duruyordu. Mehmet de hem Yiğit'e olan gıcıklığından hem de Yiğit'e beslediği azıcık sempati yüzünden söylemiyordu. Yiğit, kendisi söylemeliydi. Bu hem onun cezası hem de iyiliği içindi.
Cuma akşamı ayrı ayrı eve geldiklerinde artık hastalık namına pek bir şeyleri kalmamıştı. Ara ara öksürüyorlardı o kadar. Gayet iyi durumdaydılar ama Melek o akşam eve gelirken arabada hissettiği ağrı ile mahvoluşunu ilan etmişti.
O malum gün, yaklaşık iki aydır ortalıkta görünmeyen ve yokluğunu da aramadığı o malum gün, sonunda gelmişti. Hem de belli ki gümbür gümbür!
Hemen bir markete gidip kendine ped aldı ve oyalanmadan eve döndü. Odasına girip odasının banyosunda durumu kontrol etti. Bingo! Tam zamanında yetişmişti. Zaten Sabah uyandığında beli de ağrıyordu. O zaman anlamalıydı ama asla fark etmemişti. Üstelik bir aya yakın zamandır gecikmişti. Nasıl olur da unuturdu aklı almıyordu?
Eh, aklının da suçu değil, son zamanlarda daima meşguldü!
Normalde ağrılı geçmeyen regl dönemi yazları, çıplak ayakla yere basıp, soğuk su ile dondurma tükettiği için ağrılı olurken, kışları da kendini sıcak tuttuğu için rahat geçerdi. Ancak kışı hasta olarak geçirmişse... Bitmişti. Ve Melek, daha bir hafta önce havale geçiriyordu! Milyon tane ilaç içmişti üstelik. Hormonları yattıkları yerden halay çekiyor olmalıydılar. Ve daha şimdiden belliydi ki oldukça berbat bir gece Melek'i bekliyordu.
Hissettiği stres, mekân değişimi, panik atak krizi, soğuk algınlığı ve kullandıkları ilaçları hesaba katarsak bu ağrılar aslında hiç de şaşırtıcı olmazdı. Melek, polar pijama takımını giyip mutfağa gitti ve su ısıtıcıya su koyup Yiğit'e, aldığı için çemkirdiği sallama çaylardan birini açıp kupasına koydu. Su kaynayınca çayını da alıp odasına döndü. İşe yaramayacağını bilse de psikolojik olarak belki rahatlatırdı bu çay onu. Temennisi bu yöndeydi.
Dışarıdan yemek söyledi çünkü yemek sırası Melek'teydi. Ancak yemek yemeyi düşünmüyordu. Eğer yapabilirse uyumak şu anda ağrıyı hissetmemenin en iyi yoluydu.
Yiğit eve geldikten beş dakika kadar sonra siparişler de gelmişti. Melek yemeyi düşünmese de iki kişilik sipariş etmişti. Gece kalkınca acıkabilirdi çünkü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÖĞÜRTLEN MUCİZESİ
General Fiction(Eski Adı: Beşik Kertmesi) İnsanın kaderi ne zaman yazılmaya başlar? İnsanın kaderi kaç kez yazılır? İnsan kaderini değiştirebilir mi? Melek ve Yiğit'in kaderi onlar doğmadan çok önce yazılmaya başlamıştı. Bir böğürtlenin bir insana verebileceği en...