Selamlarrr Tekrardan hayırlı bayramlar. Ne yaptınız çok harçlık toplayabildiniz mi? Bizden artık geçti. Artık harçlık veren tarafa geçtik maalesef :D
Her neyse hayat bu, su buralara kadar aktı :D Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın kuzular. Sizi seviyorum ve diğer bölüm görüşmek üzere günleri sayıyorum...
🍇
Eve geldiklerinde Melek, Yiğit'in arabayı park etmesini beklemeden indi ve apartmana girdi. Asansör en üst katta olduğu için aşağı inene kadar Yiğit de yanına gelmişti.
Yiğit "Benden nefret ettiğini çok belli ediyorsun." deyince Melek Yiğit'e kaşlarını kaldırarak baktı. "Senden nefret etmem için elinden geleni ardına koymadığın için insanlar garipsemiyordur." dedi alayla. Melek'in her dediğine bir cevap vermesi ve Yiğit'i susturması Yiğit'i daha çok kızdırıyor, daha çok kamçılıyordu. Bu durumda Yiğit yeni bir atak yapıyor, Melek o atağı da başarıyla karşılıyordu. Bu süreç sürekli tekrarlanıyordu ve bir çıkmaza dönüşüyordu.
"Ayrıca ego demişken... Lafını söyleyip kaçtın ama sen benden daha egolusun." dedi Yiğit, asansör zemin kata ulaştığında. Asansörün kapısı açılırken Melek boğazından güler gibi bir ses çıkardı. "Yiğit, sözlükte egonun tanımını açıp bakarsan eş anlam olarak 'Yiğit Emre Karasu' yazdığını görürsün hâlâ burada benim daha egolu olduğumu söylüyorsun. Komiksin gerçekten."
Asansöre bindiler. Yiğit Melek'e şaşkınlıkla baktı. "Sen kendinin farkında değilsin herhalde. Dışarıdan umursamaz dursan da üstündeki ilginin farkındasın Melek. Ve bu seni tatmin ediyor. Üstten bakıyorsun insanlara."
Melek şaşkınlıkla asansörü durdurdu. Aslında Yiğit'in söyledikleri tamamen kendi özelindeki şeylerdi. Melek'in onun ilgisini fark ettiğini, ona üstten baktığını kast ediyordu ama bunun kendisi dahi farkında değildi.
"Ne? Ben mi üstten bakıyorum? Ben mi insanların ilgisiyle tatmin oluyorum?" diye sordu. Şaşkınlık sadece sesine değil, bakışlarına, hâl ve hareketlerine de sirayet etmişti. Elini kolunu nereye koyacağını bilmiyordu.
"Evet. O çocuğun ağzının içine düştüğünü, aynı anda hem kör hem de sağır olmayan herkes anlar ama sen anlamadın mı? Yeme beni!"
Yiğit, Melek'in öfkesini görmesine rağmen geri adım atmadı. Melek'in, Mehmet denen o çocuğun ilgisini fark etmemiş olması imkânsızdı. Çocuk resmen sadece Melek'le doğru dürüst bir iletişim kuruyor, sadece o varmış gibi davranıyordu.
"Uydurma Yiğit! Hem Mehmet'in bana baktığını görebilmen için öncelikle bakışlarını Melis'ten çekmen gerekirdi. Kişi kendinden bilir işi dedikleri tam olarak bu işte."
"Ne?" dedi Yiğit hayretle. Konu niye ve nasıl Melis'e gelmişti. "Melis ne alaka?" diye sordu öfkeyle.
"Mehmet ne alâkaysa o alâka! Ayrıca Mehmet bakıyorsa bakar, seni hiç alakadar etmez. Evli olduğumuzu biliyor değil sonuçta. Ama sen evli olduğumuzu bildiğin halde Melis'e bakmaya devam edebiliyorsun."
Yiğit, Melek'e doğru yürüdü. Melek de geriye adım atınca zaten küçük olan asansörde hemen ayna duvara yaslanmıştı. Yiğit, Melek'i aynayla arasına alıp aralarında çok az bir mesafe bıraktı ve yüzünü yüzüne yanaştırarak "Biz bunları en başta konuştuk ya Melek... Kendi hayatımızı yaşayacaktık. Benim kime baktığım seni hiç ilgilendirmez." diye fısıldadığında dudaklarının ısısı, Melek'in dudaklarına vurdu. Son cümleye kadar bu yakınlıktan şuurunu yitirmiş olsa da son cümle kendine gelmesini sağladı. Duvardan doğrulduğunda göğsü, Yiğit'in göğsüne çarptı. Yiğit bir an neye uğradığını şaşırsa da Melek asıl hamlesini bedeniyle değil sözleriyle yapmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÖĞÜRTLEN MUCİZESİ
General Fiction(Eski Adı: Beşik Kertmesi) İnsanın kaderi ne zaman yazılmaya başlar? İnsanın kaderi kaç kez yazılır? İnsan kaderini değiştirebilir mi? Melek ve Yiğit'in kaderi onlar doğmadan çok önce yazılmaya başlamıştı. Bir böğürtlenin bir insana verebileceği en...