🍇20. BÖLÜM🍇

203K 9.8K 1.1K
                                    

Biz geldik. Şu an Melek ve Yiğit'in ruhunu taşıdığım bir yerde, Ankara'dayım. Bölümü de buradan paylaşıyorum. Sokakları dolaşırken aklımda hep sahneler dönüyor. Ümitköy'e gitmek isterdim ama galiba gidemeyeceğim bu sefer. Onların evi orada biliyorsunuz ki. Neyse artık bir dahaki sefere. Sizi bölümle bırakıyor oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Keyifle okuyun <3

🍇

Hayat, zıtlıklar üzerine kurulmuş bir oyundu. Bir yerde iyi varsa mutlaka kötü de vardı. Bir yanı sıcaksa diğer yanı soğuktu. Bir kısmı gündüz ise bir kısmı geceydi. Bazen sakinse hemen ardı haşindi. Her şey iyi giderken bir anda tepetaklak olmak an meselesiydi. Mesela zifiri soğuk kış günlerinin ardından hava bazen yumuşardı. Havanın yumuşadığı o gün ya kar ya da yağmur yaşardı. Ya da cehennem sıcağı yaz günlerinde bazen serin bir rüzgâr eser bir anda dolu yağışı başlayabilirdi.

İşte o gün kopan fırtına da ardında sakin bir hava bırakmıştı. Sınavdan önceki haftaya girdikleri için birbirlerinden kaçma bahaneleri de hazır olmuştu. Melek de Yiğit de eve geç geliyor, ikisi de her bir gün farklı saatte eve gelse de yine bir şekilde site girişinde karşılaşıyorlardı.

Melek, Yiğit'in yüzüne bakmadığı için Yiğit de Melek'in suçlu olduğunu düşünüp bir de üstüne atar yapmasına anlam veremediği için aralarında sulh sağlanamıyordu.

Bir yerden sonra sıkılan Yiğit, sırf Melek kızıp onunla kavga etsin diye işleri aksatmaya evi pisletmeye bile çalışmıştı ama aldığı tek tepki küçülen ve renkleri iç içe giren giysileri olmuştu. Bu yüzden kavga başlatan taraf Yiğit olmuştu ama yine de bir karşılık alamamıştı. Tek bir cümle dışında. "İşlerini düzgün yaparsan böyle sorunların olmaz!"

Melek'in bu kadar inatçı biri olduğunu tahmin etmiyordu. Evlenme teklifini bile çok fazla uğraştırmadan kabul etmişti sonuçta. Ancak Yiğit'in anlayamadığı şey Melek'in inat yüzünden böyle davranmadığıydı. Melek kırılmıştı. Melek, ihanete uğramış gibi hissetmişti. Melek, tüm hatalarına rağmen karşısında hatalarını kabul eden birini değil, hatalarını savunan ve onlara kılıf bulmaya çalışan birini bulmuştu.

Bu yüzden affedemiyordu. Affetmek de değildi mesele aslında. Melek güvenemiyordu ve güvenmediği biriyle dört duvar arasında bir hayat paylaşıyordu.

Sonra sınav haftası gelmişti ve bu hafta boyunca isteseler de kaçma kovalamaca oyunu oynayamamışlardı. Zaten değil birbirlerini görmek, aynada kendi yüzlerini görecek zamanları olmamıştı.

Melek, Filiz ve Mehmet'le ders çalışmak için okulun kütüphanesinde zamanını geçirirken, Yiğit de kendi arkadaşlarıyla bir kafede, içlerinden birinin evinde ya da okulda boş bir sınıfta bulunuyordu çoğunlukla. Evlilik konusu öğrenen herkesi şok etmiş, Melek rica bile etmeden Filiz, bunu sır olarak saklayacağının, ablasına dahi söylemeyeceğinin sözünü vermişti.

Açıkçası Melek, gemileri yakmıştı bu bilgiyi açık ederken söylese de sorun etmezdi ama yine de Filiz'in bu sözü vermiş olması içini rahatlatmıştı. Mehmet'in ise henüz haberi yoktu. O gün okula gelmiş olsa o da öğrenecekti ama gelmemişti ve sonradan ona bu bilgiyi bireysel olarak vermek biraz garip olacağı için söyleyememişlerdi. O yüzden artık akışına bırakmıştı Melek. Mehmet bilmese de olurdu.

Bunun yanında Filiz, Mehmet için üzülüyordu çünkü en başında Melek'e olan hislerini destekliyor olmasına rağmen şu anda Melek evli bir kadındı ve Mehmet hisler beslemeye devam ederse ona yazık olacaktı.

Gün geçtikçe bu yöndeki düşünceleri daha da netlik kazanıyordu çünkü bu kez Melek ve Yiğit'i bir şeylerin farkında olarak yeniden gözlemleyebiliyordu. Aralarındaki çekim inanılmaz yoğundu ve bu çekim için yan yana gelmelerine bile gerek yoktu. Melek, Filiz'e her şeyi en başından anlatmıştı. Filiz ilk dinlediğinde ikilinin ailesine kızsa da şu an bunun sadece kader olduğunu düşünüyordu ve ikisinin birbirine çok yakıştığını, Mehmet'e rağmen inkâr edemiyordu.

BÖĞÜRTLEN MUCİZESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin