Herkese yeniden merhaba arkadaşlar...
Kitabı artık isteyen herkes okuyabilecek. Bölümleri yavaşça Buradan yayınlayacağım. Bölüm uzunlukları kitaptakiyle aynı olmayacak. Bölümler halinde paylaşacağım ama hepsini okuyabileceksiniz. Bu süreçte desteğinizi esirgemeyin lütfen. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Diğer hikayelerime de göz atabilirsiniz. Sizi çok tutmadan bölümle baş başa bırakayım. Talep ne kadar şiddetli olursa bölüm gelme durumu o kadar hızlı olur. Görüşmek üzere...
İyi okumalar
🍇
Akşam yemeğinde herkes Melek ve Yiğit'e garip bakışlar atarken Gürkan Bey hızlıca yemeğini yiyerek masadan kalkıp bahçedeki divanlardan birine oturmuştu. Yiğit, Melek'e göz kırptı. Herkesi huzursuz ve rahatsız etme planları çok iyi işliyordu. Yiğit internet üzerinden biletlerini yarın sabaha almıştı. Normalde akşam gideceklerdi ancak sonraki gün Pazartesi olduğundan okulları vardı ve en azından biraz olsun eve yerleşmeleri gerektiği için akşama değil de sabaha almışlardı.Bu yüzden muhabbetlere fazla katılmayıp erkenden odalarına çekilmişlerdi. Odaya girer girmez de Melek bavulundan kendi pijama takımını çıkartıp banyoda giyinmişti.
Melek kendini şu an daha rahat hissediyorken Yiğit de daha sakin ve güvende hissediyordu.
Köy kızı diye küçümsediği kızın adeta Rus güzeli olması da büyük ironi olmuştu.
Parlak, cam gibi mavi gözler, çıkık elmacık kemikleri, bembeyaz ten ve uzun, orantılı bir fizik... Bu kalibredeki bir kızı her gün göremezken şimdi o kızlardan biriyle evlenmişti.
Melek'e bakarken içinden ona Natalie, Anastasia, Katerina demek geliyordu.
Ancak Melek, Yasak Elmaydı. Kesinlikle uzak durması gereken, fare kapanındaki leziz bir parça peynirdi.
Melis'e kavuşunca bu karmaşıklığın ortadan kalkacağına emindi ama şimdi de kendini her ihtimale karşı güvene almalıydı. Melek'e arkasını döndü ve pikeyi boğazına kadar çekerek uyuma pozisyonuna geçti. Şu an için en etkili savunma şekli bu gibi görünüyordu.
"Yiğit!" diye seslenen düşman da oldukça saldırgan görünüyordu tabi. Bu kadar güzel bir ses tonlaması olmamalıydı.
"Yiğit, uyudun mu?" diye sorduğunda Yiğit "Evet." Dedi. Melek gözlerini devirdi.
"Çok iyi, uykunda konuşabiliyorken hazır bana bir söz verir misin?" diye sorduğunda Yiğit pikeyi üstünden atıp Melek'e döndü.
"Ne sözü?"
"Bugün duyduklarını Yavuz'a, hatta hiç kimseye söylememe sözü" diye açıkladı Melek.
Yiğit, oturur pozisyona geçip ona gergince bakan Melek'e ciddi bir ifadeyle "Bunun sözünü vermeme gerek yok çünkü beni ilgilendirmeyen hiçbir konuya burnumu sokmam. Yavuz'a da bunu söylemeyeceğim tabi ki... Benim meselem değil çünkü." Dedi.
Melek gülümsedi ve "Teşekkür ederim." Dedi. Bu gülümseme de çok tehlikeliydi. En az sütun gibi olan bacakları kadar.
"Etme. İyilik yapmıyorum. Sadece ilgilenmiyorum."
"Öküz ya..." diye mırıldanan Melek'i aslında duymuştu ama "Efendim?" diye sordu. Keyfi yerine gelmişti işte şimdi.
"Uykuna dön dedim. İlgilenmemeye devam yani..." diyen Melek de öfkeli bir sırıtmayla bakıyordu Yiğit'e. Yiğit dediğini yaptı çünkü kafa karışıklığı geri gelmişti.
"İyi geceler." Diyerek yeniden arkasını döndü ve pikeyi boynuna kadar çekti. Melek de yataktan kalkıp Kendine yeni bir pike aldı. Yavuz'un annesi, Mine Teyzeden istemişti. Banyodaki havluları da alıp odaya geri döndü ve Havluları tek tek açıp uzunlamasına buruşturarak aralarına bir hudut çizdi. Bu hareketliliği anlamayan Yiğit yeniden ardını dönünce elindeki havluları aralarına yerleştiren Melek'e baktı ve anlamsızlıkla "Ne yapıyorsun?" diye sordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÖĞÜRTLEN MUCİZESİ
General Fiction(Eski Adı: Beşik Kertmesi) İnsanın kaderi ne zaman yazılmaya başlar? İnsanın kaderi kaç kez yazılır? İnsan kaderini değiştirebilir mi? Melek ve Yiğit'in kaderi onlar doğmadan çok önce yazılmaya başlamıştı. Bir böğürtlenin bir insana verebileceği en...