Kısa bir bölüm oldu bu yüzden önceki bölümle arasına çok zaman koymadım. Dediğim gibi bölümleri olabilecek en mantıklı şekilde bölüyorum. Diğer bölüm de araya çok zaman girmeden gelecektir. Tabi ki siz de beğeniyor ve istiyorsanız. Yorumlarınızı bekliyorum...
🍇
Yiğit bir an gözlerini arkadaşlarıyla aynı masada oturan Mehmet'e çevirip yeniden Melek'e döndü.
Gözlerini kaçırıp "Boş ver." dedi. Melek'in ısrarlı bakışlarıyla omuzları düşse de "Ya, Melek lütfen söylemeyeyim. Sonra söylerim söz." diyerek diretmeye devam etti.
Melek daha da meraklandı. "Ya ne söylemiş olabilir? Arkadaşlığımı bitireceğim ona göre. Söyle." dediğinde Yiğit gözlerini devirdi. "Keşke öyle bir şey yapsan da şimdi günahına girmeyeyim, senin için kötü bir şey demedi."
"Daha çok merak ettim." dedi gözlerini kırpıştırarak. Ciddi bir tavrı da vardı aynı zamanda.
Yiğit masum, küçük bir çocuk gibi tebessüm edip "Sonra..." dedi.
"Ne kadar sonra mesela?" diye soran Melek'le bir süre yukarı bakarak düşündü. "Bir ay?"
"Çüş!" dedi Melek yüksek sesle.
Yiğit "29 gün?" diye yeni bir teklif sundu. Baya indirim yapmıştı.
"Üç gün Yiğit." dedi Melek! Bu kez Yiğit'in gözleri büyüdü. "28 gün son teklifim. Ya 28 gün ya hiç!"
Melek güldü. Ne kadar saçma bir muhabbetti bu yahu?
"Tamam Yiğit, söyleme! İstemiyorum artık ama bir daha böyle şeyler de söyleme kimseye!" dedi öfkeyle. Yiğit omuz silkti. "Söz veremem." dediğinde Melek masanın altından ayağına bastı!
"Kaşınma!"
Yiğit acıyla inlerken diğer yandan da gülüyordu. Alayla "Bu biraz geç olmadı mı? Nikâhtan sonra basman gerekmiyor muydu?" diye sordu.
Ders saatleri gelene kadar Yiğit'le atışan Melek arkadaşlarıyla dersine gitmiş, Yiğit de arkadaşları gidene kadar okulda onlarla takılmış, onlar gittikten sonra da telefondan oyun oynayarak Melek'in dersinin bitmesini beklemişti.
Melek'in dersi bitince onu da alıp özel bir hastaneye gitmişlerdi. Doktor her ikisine de aynı ilacı yazmıştı. Yiğit ve Melek önce bir aktara gidip ayva yaprağı ve zencefil almışlardı. Zencefilin hem tozunu hem de kurusunu almışlardı. Yiğit çıkmadan gördüğü her grip çayını da kasaya koyarak Melek'i çıldırmıştı ama Melek milletin ortasında ona çemkirmek istememişti.
Oradan çıkıp önce eczaneye sonra da markete gidip ev için erzak ve abur cubur alışverişi yapmışlardı, Yiğit burada da aynı çayların sallama olanlarını alınca Melek onları boşaltıp mentollü, toz nane limonun yeterli olduğuna onu ikna etmeye çalışmıştı. Ancak kasaya geldiklerinde yeniden o çayları görünce Melek cinnetin eşiğine gelmiş olsa da yine insanların içinde bir şey söylememiş ama arabada Yiğit'in başının etini yemişti.
Yiğit ise Melek'in konuşmasını masalmış gibi keyifle dinlemiş ve arabayı lüks bir restoranın önünde durdurmuştu.
Yiğit'in dışarıda yeme teklifi Melek tarafından memnuniyetle kabul edilince yakınlardaki restoranlardan birine gitmişlerdi. Hem aç hem yorgun hem de hastalardı. Bu yüzden çok makbule geçmişti.
Yine kâh atışarak kâh gülüşerek, dışarıdan da çok yakışan sempatik bir çift gibi görünerek yemeklerini yemiş ve evlerine dönmüşlerdi.
Eve gelince ne yapacaklarını bilemeyen şaşkın çift önce ilaçlarını içmiş sonra da salonda öylece kös kös oturmaya başlamıştı. Sonra Yiğit "Film mi izlesek?" diye bir teklif ortaya atınca Melek de balıklama atlamıştı bu teklife... Sanki bunu bekliyormuş gibi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÖĞÜRTLEN MUCİZESİ
General Fiction(Eski Adı: Beşik Kertmesi) İnsanın kaderi ne zaman yazılmaya başlar? İnsanın kaderi kaç kez yazılır? İnsan kaderini değiştirebilir mi? Melek ve Yiğit'in kaderi onlar doğmadan çok önce yazılmaya başlamıştı. Bir böğürtlenin bir insana verebileceği en...