🍇
"Melek, yollar çok virajlı diyorum. Benim arabayla gidelim işte. Ya da senin arabanla gidelim ama ben kullanayım." dedi Yiğit, Melis'in 'ben hallederim siz sadece gelin yeter' sözlerine rağmen atıştırmalık bir şeyler hazırlayan Melek'e.
Melek, poğaça ve un kurabiyesi koyduğu saklama kutusunun kapağını kapatırken, "Ben de iyi sürüyorum Yiğit. Ayrıca arkadaşlarımı da ben alacağım. Yani tek değilim." diye yanıt verdi. Dün, 'Geliriz' dedikten sonra Yiğit, Melek'le arasını düzeltmek adına konuşmaya çalışıyordu ve son olarak 'Yollar virajlı, süremezsin' dediğinde sonunda bir karşılık almıştı ancak sert bir karşılık olmuştu. Çünkü kimse Melek'in şoförlüğüne laf edemezdi!
"Tamam, arkadaşlarını da alırız. Melek! Beni dinle işte, kamp yerinde ne kadar çok araba olursa o kadar sıkıntı olur. Hem Melis ve Çisem de Asil'le gelecek. İkisinin de arabası var. Ama bunu gurur meselesi yapmıyorlar."
Melek gözlerini devirdi. "Ben de yapmıyorum. Sadece benden daha iyi şoför olduğunu sana düşündüren şey ne, onu merak ediyorum." dedi ve vücudunu tam olarak Yiğit'e döndürdü. Yiğit Melek'in yüzüne bakınca yanağına bulaşmış olan un lekesini görünce gülümsedi ve iki parmağının tersiyle silkelercesine sildi. Bu temas ikisi için de bir anlık zamanı durdurdu. Melek bir adım gerilerken Yiğit de elini yanına indirip yumruk yaptı.
"Öyle düşünmüyorum sadece Ankara'yı senden daha iyi biliyorum hepsi bu. Lütfen!"
Sonunda bir anlık yumuşama yüzünden pes etti Melek ve iç çekerek "Peki." dedi. "Öyle olsun o zaman! Buna da tamam"
Laf ağzından çıktıktan sonra pişman olsa da bir kere kabul etmişti. Şimdi vazgeçse dengesizlik yapmış olurdu. Hem, Yiğit haklı olabilirdi. Ankara'yı Yiğit'ten daha iyi tanıdığını iddia edecek hali de yoktu...
Hazırladığı atıştırma kabını bir poşete koydu. Güdül'e, Sorgun Yaylasına gideceklerdi kamp yapmak için. Melek küçükken çadırda kalmıştı ancak o çadır bir kamp alanında değil dedesinin bahçesinde kurulmuştu. Küçükken, deprem olduğu zaman eve girmeye korktuklarında çadır kurar orada yatarlardı. Sonradan da kuzenleri ile oyun alanı olurdu o çadır. O yüzden çat pat çadırda kalmaya alışkınsa da hayatındaki ilk kampını yapıyordu. Bu sebeple heyecanlı ve de tecrübesizdi. Üstündeki mont, kamp için kesinlikle uygun değildi mesela ama arabada olduklarından, Melek oraya gidene kadar bunu fark etmeyecekti.
Yiğit direksiyona geçerken Melek de yanına, yolcu koltuğuna oturdu. Filiz'e ve Mehmet'e yola çıktığının haberini, Yiğit detayını belirtmeden verdi.
On beş dakika sonra Mehmet ve Filiz'in beraber beklediği durağın önünde durduklarında ikisi de çok şaşırmış ama Mehmet ayrıca anlam verememişti bu duruma. Yiğit ve Melek ne alâkaydı?
"Selam!" dedi Melek arabaya binen ve şaşkınlıkları yüzlerinden okunan arkadaşlarına. İkisi de sessizce "Selam..." dediklerinde Mehmet "Senin araban nerede?" diye sordu selamının ardından. Yiğit ve Melek göz göze geldi. Yiğit'in gözlerindeki şeytani pırıltılar 'Gerçekleri' söylemekten yanayken Melek, bunun zamanı olmadığının ve Mehmet'e bu bilginin nasip olmadığının kanaatindeydi.
"Yiğit'le yakın oturuyormuşuz. Yol virajlı olduğu için ve ben Ankara'ya çok hâkim olmadığım için arabamı almadım. Diğerleri Asil'le gidiyor, biz de Yiğit'le." diye açıkladı.
Mehmet başıyla onaylasa da anlamadığı ama bu kez soramayacağı bir şeyi daha merak ediyordu. Melek'in Yiğit'ten hoşlanmadığını biliyordu. Peki, neden arkaya değil de yanına oturuyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÖĞÜRTLEN MUCİZESİ
General Fiction(Eski Adı: Beşik Kertmesi) İnsanın kaderi ne zaman yazılmaya başlar? İnsanın kaderi kaç kez yazılır? İnsan kaderini değiştirebilir mi? Melek ve Yiğit'in kaderi onlar doğmadan çok önce yazılmaya başlamıştı. Bir böğürtlenin bir insana verebileceği en...