~Ben sende yandım
Sende söndüm~beomgyu
Bahçede oturmuş sohbet ederken suzy koşarak yanımıza geldi.
"bir şey mi oldu suzy" diye hemen yerinde doğruldu soobin
"karanlık zindan ve askerler arasında savaş başlamış prens hoseok derhal yola çıkmanızı söyledi" dedi suzy telaşla
Hepimiz hızla ayaklanarak kale girişine bizim için hazırlanan atların yanına koştuk. Her birimiz atlarımıza bindiğimizde önümüzde bize rehberlik eden asker ile beraber yola çıktık. Bu kez sadece bizim değil kim krallığının askerleri de sınırlarda savaşıyordu buna rağmen asker sayımız onlardan düşüktü.
Uzun bir yolun ardından rehber durdu ve atını bize doğru döndürdü.
"prensim askerler ayrı üç farklı cephede savaşmakta üçe bölünmek zorundayız" dedi
"haruto sen benimle gel" dedi soobin. Haruto da hiç tereddüt etmeden soobin'in arkasına geçti
"beom biz de bu taraftaki cepheye gidelim" dedi yeonjun, kafamla onayladım onu.
"eh sen de bana kaldın pis herif" dedi kai
"ben de isterdim sevgilimle gitmeyi o yüzden sus" dedi taehyun
Cepheye gitmeyen önce son kez bir tebessüm ettim ve yeonjunun arkasına takılarak görevlendirildiğimiz cepheye ilerledik.
Savaşın devam ettiği bölgeye girdiğimizde her yer cansız insan bedenleri ve çığlıklarla yardım isteyen yaralılar ile doluydu. O an bir kez daha karanlık zindandan nefret ettim.
"karşı taraf çok fazla" dedim yüzümü buruşturarak
"plan yapmamız şart" dedi yeonjub ciddiyet ile
"önce durumu öğrenelim buradaki askerlerden" dedim ve etrafımda sağlıklı gördüğüm bir askeri yanıma çağırdım
"hoşgeldiniz prensim iyi ki geldiniz şuan savaşabilecek durumda olan sadece yüz askerimiz kaldı"
"onlar kaç kişiler"
"net bir sayı yok elimizde fakat tahminen beş yüz kişi varlar"
"açık ara kaybedecek gibiyiz" dedi arkadan bir asker
"iyiler asla kaybetmez" dedi yeonjun ileriye bakarak
"aklında bir plan var gibi"
"onların tarafında askerimiz yok fakat arka tarafta rehin alınmış bir kaç çocuk ve kadın var ben onları alıp bu tarafa geçtiğimde iki bölge arasında yeri yararak askerlerimizi bu tarafa çek" dedi
"ya bizim askerlerimiz de çukur düşerse"
"ben onu da halledeceğim beni bu tarafta gördüğün an iki bölgeyi birbirinden ayır"
"tamam" dedim ciddiyetle
İkimizde atlarımızdan inerek koşmaya başladık. Ben bir anda yerimde durarak yeonjun'u izlemeye başladım ilerde rehin alınmış insanları bir bir bu bölgeye taşıdı. Tüm rehineleri kurtardığında askerlerin arkasında belirdi ve bana gülümsedi. Gözlerimi kapatarak ellerimi kaldırdığımda yeonjun'un sesi yükseldi
"ASKER GERİ"
Gözlerimi tekrar açtığımda iki bölge arasındaki toprak ikiye yarılmış karanlık zindan askerlerinin acı çığlıkları duyuluyordu.
"yapabilirsen diğerlerini de halledebilir misin" dedi yeonjun
"elbette yapabilirim"
Ellerimi tekrar kaldırarak öbür taraftaki toprak yığınını da yerle bir ederek tüm asker birliğini yok ettim. Ben yaptım, insanları öldürdüm.
"onlara zarar verdiğimiz için üzülüyorsun değil mi sen de benim gibi" dedim yeonjun'a dönerek
"elbette üzülüyorum ama yaptıklarına bir bak,masum köylülerin canına kıyarak babandan intikam almaya çalışıyorlar. Sırf baban onlara istediğini vermediği için,hayatta her istediğimizi elde edemeyiz. Sırf biz istediğimizi alamadık diye insanlara acı çektirmemiz gerekmez" dedi yeonjun ardından da yaralı insanlara yardım etmek için yanımdan ayrıldı.
Haklıydı. Bu savaş durmalıydı, ne olursa olsun durmalıydı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~TOGETHER~
Random"çiçekler kopartılırsa yaşayamaz fakat bu beş çiçek yaşamak için toprak ya da suya ihtiyaç duymuyor onların tek ihtiyacı bir olmak her biri tek başına sadece birer çiçek iken bir araya gelince bir ormana dönüşüyor onlar çeşitli güzelliklerin olduğu...