Dolmuş durduğunda valizimi elime alıp diğerlerinin arasından sıyrılarak aşağıya indiğimde ayağımın altındaki çakıl taşlarının sesleri kulağıma bir melodi gibi geldi. Oldum olası köy havasından da köyün görünüşünden de çok hoşlanmıştım. Bu yüzden zaten İzmir'in yapmacık insanlarını bırakıp buraya gelmiştim. Köy daha samimi geliyordu bana, ve tabii köydeki insanlar.
Dolmuş arkasında bir toz bulutu oluşturarak ilerlediğinde öksürerek tozların arasından çıktım. Siyah takım elbisem buraya uygun olmadığımı bas bas bağırıyordu. Üzerimdeki tozları silkeleyerek çakıl yoldan çıkıp karşımda duran tozlu yola saparak uzakta görünen köyün yolunu tuttum.
On beş-yirmi dakika kadar yürüdüğümde sonunda köyün girişine varmıştım nihayet. Bir takım sesler kulağıma gelirken onunla ek ezan sesi de duyuluyordu uzaktan. Etrafta inekler, tavuklar dolaşırken, karşıya baktığımda bir sürü çocuk ellerinde sopalarla, ondan daha küçük olan sadece bir sopaya hep beraber yukarı atarak vurmaya çalışıyordu. İlk defa gördüğüm bu tuhaf oyun aşırı eğlenceli duruyordu. Zaten çocukların neşeli sesi de bunu kanıtlıyordu. Onları seyre dalmışken bir anda üzerime fırlatılan şeyle irkilerek geriye doğru bir adım attım. Daha ne olduğunu anlayamadan etrafım toz içinde kalmıştı. Gözüm az önce bana çarpıp yere düşen taşa değdiğinde üzerime doğru koşturan bir adam ve onun arkasından bas bas bağıran manyak bir başka adam görmemle kaşlarımı çattım.
" Gel lan buraya, kaçma Salih!" Salih denen adam kolumdan tuttuğu gibi ben daha karşılık veremeden beni öne atıp arkama geçerek beni kendisiyle az önce arkasından öküz gibi böğüren adam arasında bıraktı. Kızgın bir boğa gibi saldırmaya hazır halde üzerime gelen adamla gözlerim büyüdü. Umarım arada yanan ben olmazdım. Çünkü iki kişi kavga ettiğinde araya giren üçüncü kişinin ağzına sıçılıyordu, ve ben şu an üçüncü kişi konumundaydım.
Dibimde biten adamın kara gözleri ateş saçar gibi arkamdaki şahışa odaklıyken, arkamdaki adam kendini korumak için ceketime daha fazla yapışmıştı. "Abi valla bir daha olmayacak." Arkamda korkudan titreyen adamın sesi zar zor çıktığında gözlerimi devirdim. Aranızda sorun varsa beni ne diye araya katıyordunuz ki bre manyak herifler! diyesim vardı ama öfkeli gözleri ölümcül bakışlar atan karşımdaki izbandut kılıklı herif yüzünden ses çıkaramıyordum. Çünkü sesimi çıkarsam eminim günah keçisi ben olacaktım. Her ne kadar gözümü hiçbir şeyden sakınmayan birisi olsam da, o an için karşımda burnundan soluyan bu adamın öfkesinin sebebi olmak istemiyordum.
"Gel buraya dedim sana!" Hiçbir kibarlık ve iyi niyet barındırmayan sesle Salih denen adam daha fazla sindi arkama. Ama başını biraz kaldırıp omzumun üzerinden izbandut kılıklıya bakış atmayı da ihmal etmiyordu. "Gelirsem dövmeyecek misin?" Masumane çıkan sesi komik geldiği için, böyle münasebetsiz bir ortamda bile dudağımın kenarı kıvrıldığında karşımda duran adam deminden beri ilk defa benimle göz göze geldi. Sanki beni yeni görüyormuş gibi ilk afallasa da çabuk toparlanıp tekrar eski kızgın haline büründü. Ama toparlanana kadar birkaç saniye boyunca dudağıma takılı kalan gözlerini fark etmiştim.
İçim bir tuhaf olurken ona bakmayı kesip aradan çekilmeye çalıştığımda arkamdaki adam ceketimden tutarak gitmemi engelledi. Sabahtan beridir dolmuş ve otobüs yolculuğu çektiğim yetmiyormuş gibi bir de bu çıkmıştı başıma. Ayaklarıma kara sular inmişti put gibi dikilmekten. Zaten siyah deri kaplamalı bavulum da hafif ağır olduğu için yorgun halimle bana gülle taşıyormuşum gibi hissediyordum. Ofladığımda kimsenin beni takmaması da cabasıydı.
" Bir de soruyor. Tabii ki de döveceğim, hemde eşşek sudan gelinceye kadar!" Aniden yükselen sesle bezmiş bir surat ifadeyle ona döndüm. Ulan bırak çocuğu da o da beni bıraksın! Ben aradan çekileyim sonra istediğiniz kadar dövün birbirinizi bana ne.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUHTARIN OĞLU-Gay
General Fiction[TAMAMLANDI] Köye gelen Çınar öğretmen ve en saf duygularla ona aşık olan muhtarın oğlu Azat'ın hikayesi... Aşkın, masumiyetin, heyecanın en saf haliydi onlarınki. • Hikaye eskiye dayanmaktadır!