Dün gece gram uyku uyumamanın bedeli sabah kızarık gözler ve yorgun bir beden olmuştu. Saatlerce ağlayarak, daha yeni farkına vardığım kalbimin aynı saniyede yalnızlığa terk edilmesinin acısını yaşıyordum. İçimdeki bir boşluk vardı ve canımı yakıyordu. O kadar ki, öğlene kadar ruh gibi dersi işleyerek, çocukların da benim yüzümden üzülmesine neden olmuştum. Hepsi beni hasta sandığı için üzülürken, aralarında sadece Turgut bana daha farklı gözlerle üzülüyormuş gibi duruyordu. Niyeyse onun Azat'ın sevdiğinden haberi varmış gibi hissediyordum.
Omuzlarım çökmüş bir hâlde anahtarı cebimden çıkarıp kapıyı ağır ağır açtım. Kravatımı gevşekçe boynuma takmıştım. Bugün ve bundan sonra hiçbir şey yapasım yoktu. İçimde Azat'ın acısını yaşıyordum. Ya da yaşamaya çalışıyordum.
Çantamı rastgele yatağa fırlatıp üzerimdeki ceketi çıkardım. Onu da yanına bırakarak kravatı açıp iki yanda sallanacak şekilde bıraktım. Saçlarım dağınıkken, acıkan karnımla mutfağa yürüdüm. Mutfağın kapısında durarak içeri baktım. İçime bir hüzün çökerken omzumu kapı pervazına yasladım. Çok alışmıştım Azat'ın varlığına. Hatta o kadar çok alışmıştım ki, şu an kendimi kimsesiz hissettiğim kadar hiçbir zaman hissetmemiştim. Ailemin yokluğu bile bu kadar koymamıştı belki de.
Azat benim olmayan ailem olmuştu. Yokluğuyla bunu çok daha net anlamıştım. Ama can yakıyordu yokluğu. Varlığında kıymetini bilemediğim adamın yokluğu yüreğimi acıtıyordu.
Beni yavaş yavaş kendine bağlamıştı ve ona alıştıktan sonra da çekip gitmişti. Hissettiğim boşlukla dudaklarım büzüldüğünde ağlamamak için gözlerimi kapattım. Canım yemek falan istemiyordu, o yüzden de mutfaktan çıktım.
Odaya girip yatağa bıraktım yorgun bedenimi. Azat'ın özleminden içim yanıyordu. Kollarımı iki yana açarak tavana baktım. " Seni özledim. " diye mırıldandım istemsizce. Ne de zordu severken uzak kalmak, kim bilir Azat ne hissetmişti, kim bilir nasıl canı yanmıştı bunca zaman.
Ne kadar zaman geçtiğini tahmin edemediğim bir süre zarfında kapı çaldığında, yerimde doğrulurken odanın kapısına baktım. Belki de Azat'tı?
İçime bir umut dolarken yerimden kalktım. Kapıya gidip açtığımda karşımda Barış'ı görmemle yüzümdeki gülümseme silinir gibi oldu ama çaktırmamaya çalışarak gülümsedim.
" Barış, merhaba. " diye mırıldandım.Barış garip bir ruh hâlinde bana baktı ardından gülümseyerek elini cebinden çıkardı. " Merhaba Çınar. Nasılsın? " diye sorduğunda omuz silktim.
" Gördüğün gibi. " dediğimde beni süzdü.
" Kötüsün yani... " diye mırıldandı kendi kendine ama duymuştum.Tam bir şey soracakken araya girdi.
" Hadi dışarı çıkalım, seninle ne zamandır konuşmuyoruz. " dediğinde kaşlarım çatıldı. Çok garip davranıyordu. Yüzüne dik dik baktığımda gözlerini kaçırdı.
" Gelmek istemiyorum pek. " dediğimde anında bana döndü." Neden? " diye sorduğunda omuz silktim.
" Keyfim yok. " dedim kısaca. Gerçekten de keyfim yoktu. Daha yeni sevdiğimi farkına vardığım adamın birkaç gün sonra evlenecek olması pek de hoşuma gidecek bir şey değildi." Hadi gel işte, biraz kafa dağıtırız. Hem... " dediğinde, moralsiz bir şekilde yüzüne baktım.
" Barış ben gerçekt- "" Azat da var. Birlikte kafa dağıtırız diye düşünmüştüm. " diye lafını tamamladığında sözlerim yarıda kesilmişti. Azat'ın adını duyunca anında bütün üzüntüm birkaç saniyeliğine gitmişti. İçimde bir karıncalanma olduğunda derin bir nefes aldım. Azat...
Barış sanki onun adını duymamla kararım değişmiş gibi beklentiyle yüzüme bakmaya başladığında kararsız kaldım. Onu görmeyi çok istiyordum ama bir yandan da hâlâ içimde tam büyümeyen sevdasını çıkarıp atmak istiyordum. Filizlenmeye başlayan çiçeği kökünden koparmak istiyordum ama, değil tamamen koparmak, yaprağına dokunmaya kıyamıyordum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUHTARIN OĞLU-Gay
Ficção Geral[TAMAMLANDI] Köye gelen Çınar öğretmen ve en saf duygularla ona aşık olan muhtarın oğlu Azat'ın hikayesi... Aşkın, masumiyetin, heyecanın en saf haliydi onlarınki. • Hikaye eskiye dayanmaktadır!