Barış'ın gidişinden sonra, muhtarın oğluyla yaşadığımız tuhaf bakışmadan bir şey anlamayarak içeri girdiğimde, aklım hala ondaydı. Acaba ne olmuştu? Yanlış bir şey yaptığımızı sanmıyordum.
Odaya girdiğimde elimdeki çantayı sedire bıraktım. Üzerimdeki ceketi çıkardığımda, kravatı da yanına bıraktım. Havalar yavaş yavaş ısınmaya başlıyordu, bu yüzden kravat artık boğucu gelmeye başlamıştı. Ama alışkın olduğum için çıkaramıyordum. Beyaz gömleğin ilk iki düğmesini açtım. Öğlen olduğu için açıkmıştım. Zaten erken kalkmıştım. Sabahları tek başıma kahvaltı etmekten pek hoşlanmıyordum ama ben zaten kendimi bildim bileli yalnızdım. Yıllardır tek başıma yemek yememe rağmen yine de alışamıyordum. Galiba yetimhanede hep bir ordu şeklinde yemeklerimizi yediğimiz için alışmıştım kalabalığa.
Yetimhaneden çıkıp üniversite okumaya başladıktan sonra bile o kalabalığı arar olmuştum. Hiçbir zaman yalnız olmayı sevmediğim için dört yıllık bu yalnızlık bana ömür gibi gelmişti. Ama sanırım artık alışmam gerekiyordu. Çünkü artık mesleğim elimdeydi ve bu saatten sonra hep yalnız olacaktım. Ta ki yalnızlığıma eşlik edecek bir kız karşıma çıkana kadar. Ondan da ben pek emin olamıyordum. Çünkü fazla seçici ve beğenmiyordum. Bu da benim kusurumdu.
Odadan çıkıp mutfağa girdim. Şimdi kendime güzel bir yemek hazırlayıp yine yalnız yiyecektim. Bu iki haftada eve fazlasıyla alıştığım için artık her şeyin yerini biliyordum. İlk önce içeri hava girsin diye mutfağın penceresini açtım. Yüzüme vuran bahar meltemiyle derin bir nefes aldım. Baharı her zaman sevmişimdir.
Buzdolabının yanındaki sebette duran patatesleri çıkarıp doğramaya başladım. Uzun zamandır patates kızartması yemiyordum. Pek sevmesem de, özleyeceğimi hiç düşünmemiştim. Ama bugün nedense canım çekmişti. Patatesleri soyup ince ince doğrarken aklıma yine muhtarın oğlu düştü. Şimdi niye aklıma düşüyorsa adam!
Onun tuhaf davranışları benim de psikolojimi bozmuştu resmen. Dengesizdi bir kere! İnsan onun ne düşündüğünü ne anladığını asla çözemiyordu. Garip bir adamdı, hemde fazlasıyla. Normalde pek insanlardan anlayan bir yapım yoktu ama onun fazla kapalı bir kutu olduğunu ben bile ilk bakışta anlıyordum. Nedeninin de normal bir köy erkeğinden çok daha fazlası olduğu aşikârdı. Belli ki içinde kimseye anlatamadığı bir derdi vardı. Ya da belki de yoktu. Fazla paranoyak davranıyordum. Ama içimde bir yerlerde bu paranoyamın nedeninin olduğunu hissediyordum.Acaba Barış'la düşmanlığı mı vardı da öyle bakmıştı? Sanki adam öldürmek ister gibiydi bakışları. Elimde ne ara doğradığımı anlamadığım patatesleri yıkayıp tuzladıktan sonra kızarttığım yağa yavaşça bıraktım. Yağdan her zaman korkmuşumdur. Özellikle de fokur fokur etrafa sıçradığında. Acayip korkutucu ve acı verici geliyordu bana. Çünkü üzerime sıçradığında fazlasıyla can yakıcı oluyorlardı. Bu yüzden ne zaman patates kızartması yapsam, patatesleri içine attıktan sonra birkaç adım uzağa kaçıyordum. Şimdi olduğu gibi.
Yine içine atıp fokurdayarak sıçramaya başlayan yağdan olabildiğince uzaklaştım. Yine geçen sefer olduğu gibi elimi yakmaya pek de isteğim yoktu. Zaten iyileşmesi bir hafta sürmüştü. Yağ yanıkları fazla can yakıyordu.Patatesleri kızarmaya bırakıp çayı da ocağa koydum. Onlar orada kaynarken masaya domates salatalık peynir gibi şeyleri koydum. Çocuklarla uğraşmak her zaman zevkli ve yorucu olmuştu. İki haftadır okullar açıldığı için üzerimde tatlı bir yorgunluk vardı. Ama bu yorgunluğu hiçbir şeye değişmezdim.
Biraz sonra kaynayan çaya demini atıp beklemeye bıraktım. Patatesleri son kez çevirdiğimde artık tamamen kızarmıştı. Onları da masaya bırakıp bardağa çayı doldurdum. Dışarının gürültüsü ve meltemi içeri dolarken, huzurla yemeğimi yemeye başladım. Yarın çocuklarla ilgili çok güzel şeyler vardı aklımda. Sürekli sınıfta ders işlemek can sıkıcıydı. Bunu öğrenci sıralarından geçen biri olarak çok iyi biliyordum. Özellikle de bu öğrenciler, şimdiye kadar hep dışarıda oynamış ve bir anda okullu olup dört duvar arasına sıkışmışlarsa daha da sıkıcı ve zorlu bir süreçti ta ki alışana kadar. Bende alışmaları için süreci hızlandıracaktım. Onların iyi birer okul kazanıp gittiğini göremeyecek olsam da yine de onlara eğitim aşkını aşılamak istiyordum. İleride belki de hayatlarını daha güzel bir şekilde kurardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUHTARIN OĞLU-Gay
General Fiction[TAMAMLANDI] Köye gelen Çınar öğretmen ve en saf duygularla ona aşık olan muhtarın oğlu Azat'ın hikayesi... Aşkın, masumiyetin, heyecanın en saf haliydi onlarınki. • Hikaye eskiye dayanmaktadır!