Üzerine düştüğüm bedenden bir inleme çıktığında hızla başımı kaldırıp yüzüne baktım. Ama neredeyse dudaklarımız çarpışacaktı ki son anda dip dibe durarak kurtulmuştuk. Ben ona gözlerim fal taşı gibi açılmış bakarken onun yüzünde de hem şaşkınlık hemde acı vardı. Yüzünü buruşturması canının yandığının kanıtıydı. Onun gibi bir adama benim ağırlığım pek etki etmezdi ama demekki yine de canı yanmıştı.
Bu farkındalıkla kalkmaya çalıştığımda belimden tutularak kalkmamı engelledi. Şaşkın bir şekilde ona bakarken "dur dur kımıldama öğretmen." deyip başını yeriye atarak yere bıraktı.
Ben ona anlamaz gözlerle bakarken belimdeki kolu beni ona yapıştırdığı için kımıldayamıyordum. Belimizin yarısı banyonun içindeyken diğer yarısı da koridordaydı. Banyo kapısının ortasında öylece durmak, ve bu pozisyonda durmak canımı sıktığı için kalkmaya çalıştığımda bırakmadı.
" Ne yapıyorsun, bırak beni!" Sert bir şekilde çıkıştığımda yumduğu gözlerini açıp bana baktı dik dik.
" Hem belimi kır hemde bana çemkir!" O da aynı benim gibi bağırdığında ilk önce sinirlendim. Ama ardından dediği şeyi idrak ettiğimde ağzımdan bir çığlık koptu. " Ne?!" Kulağının dibinde olduğum için bağırdığımda yüzünü buruşturmuştu.
Canı daha fazla yanmasın diye üstünden kalkmaya çalıştığımda tekrar tuttu. " Sana kıpırdama dedim, canım acıyor." Acıyla yüzüme baktığında bu sefer kızmadım. Resmen adamın belini kırmıştım. Ona bağırmaya hakkım yoktu.
" Ama kalkmazsak da hep bu pozisyonda kalacak değiliz ya? " Gözleri gözlerim arasında mekik dokunduğunda karşı çıkmak için ağzını açıyordu ki elimle ağzını kapatıp daha fazla konuşmasına müsaade etmeden ben konuştum. " Ben şimdi üzerinden yavaşça kalkacağım, ama bunun için önce beni bırak muhtarın oğlu." Sakinca anlattığımda ilk birkaç dakika bir şey demese de ardından başını salladı.
Kolunu yavaşça çektiğinde bende canını acıtmamaya özen göstererek elimi çekip üzerinden kalktım. Beli kapı aralığının üstündeki hafif yüksek yere gelmişti. Ayağımda artık bulunmayan terlikleri boş verip kaymamaya çalışarak koridora çıktım.
Eğilip onu belinden tutarak kaldırdığımda kısıkça söyleniyordu. " Yavaş yavaş... Yavaş öğretmen." " Tamam."
Kalkmasına yardımcı olduğumda kolumu beline sararak diğer kolunu da omzuma attım. Acıyla yüzünü buruşturarak birkaç saniye durup nefes aldı.
Onu odama götürüp yatağa dikkatli bir şekilde yatırdığımda valizimi açıp içinden bir krem çıkararak yanına gittim. Bu krem ağrıyı hemen alırdı. O yüzden sürekli yanımda taşırdım.
Yanına gittiğimde bir bana bir elimdeki kreme bakıyordu. " O ne?" Çok geçmeden meraklı bakışlarındaki soruyu sorduğunda " krem" deyip yanına oturdum. " Ne yapacaksın onunla?" Kremin kapağını açıp elime sürerken cevapladım onu. " Sırtına süreceğim, ağrını azaltır. Hadi dön arkanı, sıyır tişörtünü." Hala bana çatık kaşlarla bakarken, bu çatık kaşların sebebinin ağrıdan mı yoksa güvenemediği için mi olduğunu anlayamamıştım.
Yavaşça arkasını döndüğünde elimi atletine atıp yukarı doğru sıyırdım. Ortaya çıkan beline kremi sürdüğümde, krem sırtına temas eder etmez irkilerek kendini çekmesiyle acıyla tıslaması bir olmuştu. Krem soğuk olduğu için ani temasla ürpermişti ama şimdi de kımıldadığı için beli acımıştı.
" Kımıldamadan durur musun?" Biraz sert bir tonda söylediğimde bana yandan bir bakış atıp o da dişlerinin arasından konuştu. " Niye haber vermeden buz gibi kremi sürüyorsun sende?!" Sanırım o haklıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUHTARIN OĞLU-Gay
Fiction générale[TAMAMLANDI] Köye gelen Çınar öğretmen ve en saf duygularla ona aşık olan muhtarın oğlu Azat'ın hikayesi... Aşkın, masumiyetin, heyecanın en saf haliydi onlarınki. • Hikaye eskiye dayanmaktadır!