ON İKİ: DOĞAYLA İÇ İÇE

13.2K 823 122
                                    

Bir saat ders anlattıktan sonra onları nefes alması ve kafalarını biraz toplaması için serbest bırakmıştım. Gel gör ki bu sefer benim kafam patlamıştı. Zaten biraz geceden kalmaydım o yüzden de bu gürültü kafamın içinde iki katına çıkmıştı. Sandalyede oturmuş bir elimi alnıma atıp ovarken, gözlerim çocukların üzerindeydi. Daha doğrusu yine birbirleriyle uğraşan Turgut ve Kenan'daydı. Bunların yıldızı bir türlü barışamıyordu. Ve çilelerini de ben çekiyordum. Gerçi onlarla uğraşmayı seviyordum ama birbirlerini sevmemelerini sevmiyordum. İki de bir tartışıyorlardı.
Gerçi o günden sonra Kenan Turgut'a karşı biraz daha iyi olmaya başlamıştı ama yine de birbirlerini tam olarak sevmeleri için yeterli değildi.

" Bana at Kenan. " 

Gözlerim yine Turgut'un hırkasını birbirine atan ikiliye takıldı. Biri Kenan'dı diğeri de geçenlerde Cihan'ın dayak attığı Derviş denen adamın kardeşi Halil'di. İkisi Turgut'un hırkasını birbirlerine atıp gülerek birbirleriyle konuşuyorlardı. Turgut ise bir ona koşuyor sonra hırka diğerine geçince o da diğerine koşuyordu. Elli kere uyarmama rağmen ısrarla durmuyorlardı. Ben nasıl başa çıkacaktım bu sınıfla. Cihanlar haksız değildi ilk gün karşılaştıklarımızda geçmiş olsun demekte. Resmen birkaç yıl yaşlanmıştım. Ama yine de vazgeçemiyordum çocuklardan.

" Verin hırkamı. "

Turgut'un sağa sola savrulmasına artık içim acıdığı için en sonunda ayağa kalkmıştım. Benim kalkmamla beni fark eden birkaç kişi yerine oturmuştu. Galiba dün aklımdan geçen planı biraz erkene almam gerekiyordu. Yoksa bunlar durulacağa benzemiyordu.

Masanın arkasından çıkıp onlara doğru yürüdüğümde hala fark etmedikleri için birbirleriyle atışmaya devam ediyordu. Yanlarına vardığımda arkası bana dönük olan Kenan'a Halil hırkayı atmıştı. Ama tabii ben ondan uzun olduğum için hırkayı havada yakaladım. Ellerini uzatan Kenan hırkanın eline geçmediğini görünce başını arkaya atarak bana baktı. Ben olduğumu görünce anında bir adım geri gitmişti. Onlara gülümseyerek bakarken, Kenan ve Halil mahcup bir şekilde bana bakıyordu. Yanımda bir kıpırtı oluştuğunda, bana değil de yere bakan Turgut'u gördüm. Ellerini önünde bağlamış bana kaçamak bakışlar atıyordu. Onun bu haline üzülmeden edemedim. Çok iyi bir çocuktu tıpkı abisi gibi. Azat'ın kardeşiydi. Birkaç gün önce öğrenmiştim tesadüfen. Azat'ın bir kız bir de erkek kardeşi tek var sanıyordum. Demek ki üç tane kardeiş vardı. Ama hepsi de ona çekmişti. Azat ne babasına ne de annesine çekmişti ve kardeşleri de sanki babaları oymuş gibi ona benziyordu. Bu hallerime istemsizce sırıttım.

Herkes yerlerine oturmuş ben dinlerken onlara yönelik konuştum.
" Evet, madem rahat durmuyorsunuz o zaman dersi sınıfta değil de dışarıda yapalım ne dersiniz? "  dediğimde, ben daha lafını tamamlamadan bağırışlar yükselip herkes sevinmeye başlamıştı. Onların bu hallerine güldüm. Gerçekten de içlerinden bazıları ders konusunda çok tembeldi. Ve bunca zaman doğayla iç içe oldukları için de sınıf olarak boğucu geliyordu. Onları anladığım için de arada bir dersleri doğanın içinde yapmaya karar vermiştim. Bence çok iyi bir fikirdi.

" O zaman alın bakalım çantalarınızı. " Hepsi çantalarını sırtlarken gözüm karşımda duran ikiliye takıldı. Ne Halil ne de Kenan yerinden kıpırdamıyordu. Belli ki onlara kızdığımı falan düşünüyorlardı.
" Kenan, Halil sizde alın bakalım çantalarınızı. "  dediğimde, anında solgun yüzlerinde bir gülümseme oluştu. Onlar da diğerleri gibi çantalarını aldıklarında yanımda duran Turgut'a döndüm. Elimdeki hırkayı önünde çömelip ona giymesi için açtığımda, bana mahcup mahcup bakarak kollarını geçirmesine gülümsedim. Utangaç ve çok tatlıydı ya bu çocuk.

Hırkasını giyip o da çantasını koluna geçirdiğinde sınıfın kapısını açtım.  " Hadi bakalım genç doğa bilimciler. "  dediğimde, birkaç kız ve erkek öğrenci kıkırdamıştı. Hepsi önümden civciv yavrusu gibi geçtiğinde sınıftan çıkıp kapıyı kapatarak peşlerine takıldım.

MUHTARIN OĞLU-GayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin