İKİ: TATLI VE KIRILGAN

25K 1K 138
                                    

Uzaktan bize doğru gelen adamla kaşlarımı çattım. Bu kadar insanın içinde gele gele muhtarın oğluna mı rast gelmiştim? Biraz önce dövmeye çalıştığı adam da yanında geliyordu. Kahvehaneye varmalarına az kala yanındaki adam ona bir şeyler söyledikten sonra selam vererek yanından gidip evlerin arasına saptı. Muhtarın oğlu kahvede göz gezdirirken benim olduğum tarafa baktığında göz göze geldik. Adımlarında hafif bir duraksama olurken bakışlarımı ondan çekip önüme döndüğümde babası elini kaldırarak onu çağırdı.

" Azat gel hele. "  Bir dakika kadar sonra solumda bir karartı oluştuğunda başımı ona çevirdim. Gözleri birkaç saniye bende kalsa da sonradan çekip duruşunu bozmadan konuşan babasına baktı. " Oğlum bu bizim yeni öğretmendir. Bu saatten sonra köyümüze emanettir, ona göre iyi davran. Yardıma veya başka bir şeye ihtiyacı olduğunda bana gelme, direkt hallet. Öğretmen uzun yoldan gelmiştir, yorgundur. Sen onu evine götür dinlensin."  Beni emanet sayması içimde bir yerlerde sızı oluşturmuştu. Kendi ailem beni terketmişken onların beni ailedenmiş gibi sahip çıkması yirmi dört yıldır tatmadığım bir duygu oluşturmuştu içimde. İnsan böyle duygular olmadan yaşayamazdı ama ben yirmi dört yıldır yaşıyordum, ya da ben öyle sanıyordum.

Oğluna temkinlerde bulunan muhtara baktım. Ses tonu yumuşak da olsa hareketleri çok sertti. Öyle ki kendi oğluna bile sevgi gösteremiyordu. Azat elleri iki yanda sabit durmuş babasının her dediğine kafa sallayıp arada bir bana dönen bakışları eşliğinde dinliyordu. Benim gözüm de o arada istemsizce onu süzmüştü. Koyu mavi bir kot pantolon, üstünde gri örgü bir kazak, kazağın üstünden dışarı çıkmış olan siyah renkli mermi şeklinde bir kolye, yakası V şeklinde olduğu için esmer teni göze batıyordu. Örgü kazağa rağmen kaslı olduğu çok belliydi. 1.90'lık boyla tam da ona dediğim gibi izbandut gibi duruyordu. Hafif çıkmış kirli sakalları sert çenesini süslerken, saçları az önceki koşuşturmacadan dolayı hafif dağılıp alnına dökülmüştü. Sağ elinin bileğinde boncuk ve halata benzeyen hafif kalın bir bileklik vardı. Teninden daha açık bir kahve tonunda olduğu için yakıştığını inkar edemezdim. Bakışlarım bel hizasında olduğu için gözlerim, sol tarafı hafif kalktığı için yandan görünen siyah kemerine kaydı. Böyle bir köyde manken gibi duruyordu resmen. Gözlerim yavaş yavaş yukarı tırmanmaya başladı, yüzüne çıktığımda zaten bana bakan bir çift koyu kahve gözle gözlerimiz buluştuğunda böyle bir şey beklemediğim için donup kaldım. Dudağının tek tarafı hafif yukarı kalkmış bana alay dolu bir ifadeyle bakıyordu. Resmen adamı baştan aşağa süzmüştüm ve bu da yetmiyormuş gibi ona yakalanmıştım.

" Hadi gel öğretmen. Yorulmuşsundur,  göstereyim sana... evini. "  Mahsus duraksayarak bana laf sokmaya çalıştığında göz devirdim. Az önce onlarla karşılaştığımda yorgun olduğumu söylediğim için bana laf sokuyordu kendince. Onu hiç takmadan elime valizimi alıp kahvedekilere selam vererek çıktığımda yanımda yürümeye başladı. Onu takip ettiğimde bir süre konuşmadı. Kahveden uzaklaştığımızda köyde oradan oraya koşturarak eğlenen kızlı erkekli gruplar görmemle yüzümde bir tebessüm oluştu. Çocukları çok seviyordum, onları mutlu etmek için her şeyi yapmaya hazırdım. Belki de onlarda kendi çocukluğumu görüp yetimhane köşelerinde sabahtan akşama kadar ağlayan o küçük Çınar'ı mutlu etmek istediğim içindi, bilmiyorum. Ama yine de bana iyi geldiklerini inkar edemezdim. Onlarlayken dertlerimi unutuyordum.

" Adın ne?"  Neredeyse on dakikadır yanında yürüdüğüm muhtarın oğlu sonunda dayanamayıp konuştuğunda bakışlarımı köyde dolaştırmaktan vazgeçip ona yöneldim. Bana değil önüne bakıyordu. Bende tekrar bakışlarımı önüme çevirdim. "Çınar."  Tozlu yolları yürürken ayağımın önünde biten küçük taşa hafifçe vurarak tekrar önümde ama daha uzağımda yer almasını sağladım. "Bende Azat."  "Biliyorum."  Bakışları bana döndüğünde yerdeki çakıl taşına tekrar vururken açıkladım. "Az önce baban sana seslendi ya ondan." Önüne dönüp hm'ladığında daha fazla konuşmadık. Karşıdan bize doğru gelen bir grup gençle bakışlarımı oraya çevirdiğimde, muhtarın oğlu da kalabalığın çıkardığı sesle onları farketip kafasını kaldırıp baktı. Gülerek bir şeyler konuşan adamlar bizi farkettiklerinde daha da hızlanarak yanımıza geldiler. Muhtarın oğlu onları görünce gülümseyerek tokalaştıklarında ben iki adım uzaklarında onlara bakıyordum. Henüz beni fark eden olmamıştı.

MUHTARIN OĞLU-GayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin