KIRK İKİ: SON YA DA BAŞLANGIÇ

6.3K 544 50
                                    

Dolabın kapağını kapatacakken gözüme ilişen şeyle duraksadım. Yarı açık kapağı tekrar açarak elimi koyu kahve kazağa attım. Dün Azat'ı ıslattıktan sonra beni ıslatmasının bedeli olarak kendi kıyafetlerini bana giydirmişti. Eve gelip uyuyana kadar onun giysileriyle durmuştum. Burnuma getirerek yavaşça kokladım. Azat gibi kokuyordu hâlâ. Kokusu üzerindeydi. Ama yine de gerçeği gibi güzel kokmuyordu. Ben Azat'ın kıyafetlerini ya da eşyalarını değil, kendisini istiyordum. Bugün son gündü, yarın onun nişanıydı. Daha tam işleri yoluna koyamamıştım ama başaracaktım, en azından başarmak için elimden geleni yapacaktım. Azat'a söz vermiştim. Sözümü ne pahasına olursa olsun tutacaktım. Ama bunun için biriyle daha konuşmam gerekiyordu.

Muhtar emmiyle konuşmamın üzerinden akşam yemeği için gittiğimde, her fırsatta yüzüme bakıyordu. Ona baktığım anlarda ise gözlerini kaçırıyordu. Biz konuşurken arada komik bir şey olunca Azat istemsizce gülüyordu. Daha sonra babasının yanında olduğunu hatırlayıp gülüşünü bastırıyordu. Ama o gülüşünü bastırana kadar muhtar emmi ona öylece bakıyordu. Azat onun kızdığını sandığı için başını öne eğiyordu ama bakışlarını gören sadece bendim. Muhtar emmi onun gülünce parlayan gözlerine bakarken suratının nasıl düştüğünü bir ben görmüştüm. Pişman oluyordu galiba. Ondan yana ümitliydim. Geç de olsa aklı başına gelecekti. Ama ya diğeri?

Onu ikna etmek herkesten daha zordu. Onun tek bir sözüne bakardı, hayır dedikten sonra kimsenin karşı çıkmak için sebebi olmazdı çünkü şimdiye kadar onun sözü sayesinde buraya kadar uzamıştı iş. Ama ben bu işi bozacaktım. Tek yapmam gereken onun gerçeği görmesini sağlamaktı.

Kazağı elimden bırakarak dolabı kapatıp ceketi üzerime geçirdim. Çantamı da elime alarak evden çıktım. Dışarının temiz, ferah havası genzime dolarken derince soludum güzel kokuyu. Ardından bahçeden çıkıp okula gittim. Herkes tamdı bu yüzden "Günaydın çocuklar. "  diyerek sınıfa giriş yaptım.


Okul çıkışı herkes koşarak köye gittiğinde gülerek peşlerinden gittim. Yavaş adımlarla evlerin arasından ilerledim. Azat, annesi ve kardeşleri bugün nişan alışverişi için şehre gitmişlerdi. Azat nasıl dün sabah enerjikse, akşam da gerçeklerin yüzüne vurulmasıyla o kadar ruhu çekilmiş gibiydi. Sanki şimdiye kadar nişanlanmayacakmış gibi davranıyorduk ikimiz de. Ta ki bugün gelene kadar. Bazen insan canını yakan gerçekleri görmezden gelmeyi tercih ederdi, ta ki görmezden gelemeyeceği bir noktaya gelene kadar.

Yanımdan Azat'ın kardeşi geçtiğinde arkasından baktım. Gözlerim ellerine takılı kaldı, nişan kıyafetleri. Azat, eğer yarına kadar bir şey yapamazsam sonsuza kadar gidişinin ilk adımını atıyordu. Bir şey yapmak zorundaydım. Onu kurtarmak zorundaydım.

Duraksayan adımlarımı hareket ettirerek birkaç adımdan sonra evin arkasından çıktım. Beyaz bir minübüs durmuş, içinden de Sabih ağanın eşi, Elif, Hatice teyze ve kızı çıkıyordu. Azat ve arkadaşları kahveye ilerliyordu. Azat'ın omuzları düşüktü ve yanındakiler bunu fark ettiği için üzgün duruyordu. Onlar da biliyordu Azat'ın Elif'i sevmediğini. Bir Elif göremiyordu gerçeği bir de babası. En büyük günah ikisineydi ama hangisi bilerek yapıyordu onu anlamıyordum. Belki de Elif sadece aşkı gözünü kör etmiş bir kızdı. Belki de Azat'ın onu sevmediğini göremeyecek kadar kaptırmıştı kendini buna.

Bildiğim tek şey, benim gibi uzaktan onları çökük omuzlarıyla izleyen Barış, kahveye sırtındaki yük daha da artarak giren Azat ve bendim bu mutluluktan nasibini almayan. Kalbim kırık bir harabe gibi üç parçaya ayrılmıştı ve her bir parça başka yerdeydi.

Barış'a baktım. Azat'ın beni sevdiğini bilmesine rağmen ona kucak açacak kadar koca yürekli olan adam. Sen bir şey yapamasan, elinden bir şey gelmese bile çok şey yaptın onun için. Onun kardeşinle evlenmesine engel olamadığın için kendini suçlama. Sen zaten kız kardeşinin mutsuzluğuna neden olmasına rağmen Azat'a arka çıkmakla elinden gelenin en iyisini yaptın. Artık gerisi bende.

MUHTARIN OĞLU-GayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin