YİRMİ BİR: KÜRTÇE KADAR GÜZELSİN...

9.3K 650 82
                                    

Azat'ın dışarı çıkmasının üzerinden belki on dakika bile geçmişti ama ben hala yerimden kımıdayamamıştım. Onun o çaresizliğini, o acı çektiği halde sessiz duran bakışlarını hatırladıkça içime sanki kara bir bulut çöküyordu. Sanki aynı acıyı onunla paylaşmış gibi canım yanıyor, nefes almakta zorlanıyordum.
Odanın içi bir mezarlık kadar sessiz ve kasvetliyken, daha fazla burada duramayacağımı anladığımda yavaşça ayağa kalktım. Muhtar emmi göz ucuyla bana bakarken, diğerlerinin üzgün gözleri anında beni bulmuştu. Onlarında istemediği o kadar belliydi ki. Kızamıyordum bile.
Hâlbuki kızmam gerekirdi, istemediği biriyle evlendiremezsiniz! Bu kanuna aykırı  diye bas bas bağırasım vardı, ama sustum.
Sadece,  " Ben Azat'a bakayım... "  diye mırıldandığımı duymuştum. Çünkü biliyordum, bana ihtiyacı vardı. Ve benim onu teselli etmem gerekiyordu. Babasının onu zorla, istemediği bir kızla evlendirmesini istemiyordum. Hele ki bu kız Barış'ın kardeşiyken.

Demek ki Azat, Barış'a o yüzden sevmiyormuş gibi bakıyordu. Kız kardeşiyle evlenmek zorunda bırakıldığını için. Ama Barış hiç de kötü biri gibi durmuyordu. Belki o da çaresiz kaldığı için sesini çıkaramıyordu.

İşte köyün en nefret ettiğim yanı, aylar sonra ortaya çıkmaya başlamıştı. Sanki onlarınki hayat değilmiş gibi istedikleriyle evlendiriyorlardı. Evlenecek kişilere sormuyorlardı bile. Evleneceksin dediysem evleneceksin! kafasındalardı. Bu yüzden de köyler beni bazen sıkıyordu. Keşke hiç böyle bir şey yaşanmamış olsa. Keşke muhtar emmi hiç böyle bir konu açmamış olsa ve bizde sohbet ede ede çayımızı içseydik keyifle. Ama artık o keyiften eser kalmamıştı.

Kapıyı yavaşça açıp eğilerek ayakkabılarımı giyerken, yüzüme vuran ılık rüzgârın keyfini bile çıkaramıyordum. Arkamdan bir ses gelirken ayakkabılarımı giymeyi bitirip eğildiğim yerden kalktım. Arkamı dönmemle Hatice teyzeyle karşılaşmam bir oldu. Onun endişeli gözleri yüzümde turlarken, benim de yüzüm düşmüştü. Oğlu için endişeleniyordu. O bir anneydi, evladının canı yansa ilk o ölürdü.

" Kusura bakma öğretmen oğlum. Sözde seni yemeğe davet etmiştik..."  dediğinde, mahçup bir şekilde başını öne eğmişti. Kendini suçlu hissediyordu ve ben buna dayanamazdım.
Yere eğdiği başını kaldırıp eşarbının üzerinden saçlarını öptüm içimden gelerek.

" Ne kusuru anacım. Dert etme sen bunları, ben halledeceğim. "  dediğimde, gözünün içi parlamıştı. Onun mutlu olması beni de mutlu ederken, gülümsedim. Ellerimle omuzlarını sıkıp kapıya yöneldim.
" Azat'ı bulayım ben. "

Arkamdan gelirken ona baktığımda, arkasına bir bakış atarak bana biraz daha yaklaştı. Ne diyeceğini dinlerken fısıldayarak konuşmuştu.
" Azat ne zaman üzülse, şu bizim ahırın biraz uzağında ufak bir tepe var, oraya gider. " Eliyle evin arkasını işaret ettiğinde, onun nerede olduğunu bilmek işimi daha da kolaylaştırdığı için başımı salladım hafifçe.

Arkamı dönüp giderken hala arkamdan baktığını biliyordum, çünkü kapı sesi gelmemişti henüz. Evin arkasını dönüp gözden kaybolduğumda ancak kapıyı kapatmıştı. Biraz ilerleyip ahıra vardığımda, bu sefer onu arkamda bırakarak karanlıkta yavaşça ilerledim. Her taraf zifiriydi ama ay sayesinde birazda olsa düşmememizi sağlayacak kadar ışık vardı. Gözlerim bir yerde bir de etrafta dolanıyordu. Evden bir hayli uzaklaştığımda kaybolmamak için Azat'a seslenmeye karar verdim. Zaten karanlıktan tepe nerede gözükmüyordu. Gider ayak kendimi aşağı atmayaydım.

" Azat? "  diye seslendim. Birkaç saniye ses gelmedi, o yüzden de tekrar seslenmek için ağzımı açtım.

" Buradayım. " diyen sesle, yerimde irkilirken arkamı dönüp karanlığa baktığımda, birkaç saniye sonra alışan gözlerim ağacın dibinde oturmuş bedeni fark etmişti.

MUHTARIN OĞLU-GayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin