Başımdaki ağrıyla ve acıyan bedenimle gözlerimi açtığımda karanlık karşıladı beni. Ellerimi başıma götürmek istediğimde arkamda bağlı olduğunu fark ettim. Ayaklarım bağlı değildi o yüzden zorlanarak da olsa yerimden doğrulup mağarada gözlerimi gezdirdim. İçi karanlıktı ve sadece duvara sabitlenmiş gaz lambasıyla zar zor aydınlanmıştı.
En son olanlar aklıma geldiğinde korkuyla yerimde kıpırdandım. Azat beni bulmaya çok yaklaşmıştı ama o adi herif bizi ayırmıştı. Gözlerimi mağarada gezdirdim ama köşedeki masa ve iskemle harici bir şey yoktu. Ellerim arkada zincire bağlıydı ve zincir de mağaranın duvarına geçirilmişti. Nasıl kurtulacaktım buradan?
Çaresizce bir şeyler düşünürken gelen adım sesleriyle başımı sola çevirdim. Taş zeminde ses çıkaran kişinin bedeni görüş açıma girdiğinde adımları duraksamıştı. Yüzü görüş açıma girdiğinde kaşlarımı çattım. Bu o şerefsizdi!
" Uyanmışsın. " diyerek yanıma geldiğinde, ondan uzağ gitmek istedim ama bağlıyken ne kadar uzaklaşabilirdim ki?
Hiçbir şey ifade etmeyen kaçışıma sırıttı. Önümde çömeldiğinde göz göze geldik. Başını yana eğip beni süzdü birkaç saniye. Gergince yerimde kıpırdandım. Beni nereye getirdiğini bilmiyordum ama iyi bir yer olmadığı belliydi.
" Uzun zamandır uyanmanı bekliyorum..." susup derin bir nefes alarak gözlerime baktığında, ona sert bakmaya çalıştım çünkü zayıf olduğumu anlarsa daha fazla üzerime geleceğini biliyordum. Bende Çınar'sam ona pabuç bırakmayacaktım!
" Neredeyim ben?" diye sordum sertçe, onun bir şey demesine izin vermeden.
" Dağda. " dedi kısaca.Kaşlarım çatılırken önümdeki yüzüne tükürdüm. Gözlerini kapatıp elini yüzüne sürdüğünde öfkeyle konuştum.
" Derdin ne senin şerefsiz! Ne istiyorsun benden? Ben sana ne yaptım? Evime girip canımı tehlikeye atan sendin! Seni jandarmaya yakalatan ben değil, senin aptallığındı!"
Bu sözleri yanlış kişiye söylediğimi biliyordum ama elim kolum bağlıyken hiçbir şey yapmadan oturamazdım.Güldü. Başını kaldırıp yüzüme baktığında irkildim. " Doğru." diye mırıldandı.
Ardından ben daha ne olduğunu anlamadan yüzüme sert bir tokat attığında başım yana savruldu. Yüzüm cayır cayır yanarken dudağımın kanadığını hissettim. Ellerini saçlarımın arasında hissettiğimde başımı geriye çekerek acıyla inlememi sağladı. Dişlerimi sıktım. Ona bu zevki vermeyecektim.
Azat'ın dokunmaya kıyamadığı saçlarımı kökünden koparırcasına çekiştirdiğinde gözlerimi kapattım acıyla. Canım yanıyordu.
" Ama ben suçu senin üzerine atmak istiyorum, onu ne yapacağız? " dediğinde gözlerimi açtım. Sıcak nefesi yüzüme çarparken yüzümü buruşturdum. O nefesin şu an kesilmesi için her şeyi yapardım.
Gözlerindeki öfkeyi dışarı yansıtmak istercesine saçlarıma asıldığında ellerimi çekiştirdim. Birkaç tutamın koptuğunu hissederken acı ve öfkeli sesimle konuştum.
" İğrenç bir hain olduğun için normal. " dediğimde tek kaşını kaldırarak sırıttı." Ama emin ol bana yaşattıklarının bin mislini sana yaşatacak insanlar var ve onlar seni bulduğunda hiçbir delik seni kurtaramaz! " dedim, sesim benden beklenmedik şekilde meydan okurcasına sert çıkmıştı. Biliyordum, Azat beni onun elinde bırakmazdı.
Başımı geriye savurarak saçlarımı bıraktığında, mağaraya çarptım başımı. Zaten önceden de çarptığım için canım bir hâyli yanarken dişlerimi sıktım. Ayağa kalktığını hissettiğimde bakmadım.
" Görelim bakalım. " diyerek mağaradan çıktı. Arkasından bakarken, kaybolmasıyla tuttuğum yaşlarım bir bir gözümden akmaya başladı. Çenem titrerken bacaklarımı kendime çekip başımı gömdüm. Şimdi Azat'la sarılarak uyumak, onun sıcaklığında kaybolmak varken bu buz gibi yerde acılar içinde kıvranıyordum. Azat'ın kokusu şimdiden burnumun direğini sızlatırken sessizce hıçkırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUHTARIN OĞLU-Gay
Fiction générale[TAMAMLANDI] Köye gelen Çınar öğretmen ve en saf duygularla ona aşık olan muhtarın oğlu Azat'ın hikayesi... Aşkın, masumiyetin, heyecanın en saf haliydi onlarınki. • Hikaye eskiye dayanmaktadır!