Azat'ın Elif ile konuşmasının üzerinden akşam olmuştu ve Azat bu konu hakkında tek kelime etmemişti. Sanki Elif hiç buraya uğramamış gibi. Zaten Azat ona arkasını dönüp giderken gözlerini kuruladığını görmüştüm, ardından Azat'a bakıp da kapı kapanınca gitmişti. Şimdi de akşam serinliğinde yemek yiyorduk. Azat normal duruyordu. Sanki birkaç gün sonra nişanı olan bendim.
" Çınar? " diye seslendiğinde, son lokmamı yutmakla meşguldüm. Başımı kaldırdığım tabağını kaldırarak bana döndü. " Efendim? " diye sordum, merak etmiştim ne diyeceğini.
Ağzım dolu olduğu için dudaklarıma ve yanaklarıma bakıp güldü. Kısılan gözleriyle konuştuğunda zar zor yutkundum ağzımdakini.
" Bu akşam biraz dışarı çıkalım mı? Sana bir şey demem gerekiyor. " dediğinde, kalbim ağzımda atmaya başlamıştı. Ne diyecekti ki?Azat bir şey demeden benden bir cevap beklediğinde başımı salladım sadece. Ardından yarım saat içinde bulaşıkları hallederek kapıyı kapatıp dışarı çıkmıştık. Soğuk olmadığı için ellerimi ceplerime koymadan yürüdüm. Azat yanımda gelirken, gözleri geceye karışmıştı. Sanki susarak derdini anlatıyordu geceye.
İçim acıyordu onun bu hâline. Ailesi onun her şeyiydi ama babası? Babası onun yarasıydı.
Yan yana yürüdüğümüz için Azat'ın eli arada benim elimin üstüne sürtünüyordu. Bir şey yapmadan yürüdüm sadece. Birlikte karanlıkta yürürken hayvan ve ağaç sesleri geliyordu. Evlerden yayılan ışıklar etrafı aydınlatıyordu. Ay ışığı yolumuzu aydınlatırken birlikte sürekli geldiğimiz yer olan Kocaağaç'a geldik.
" Burayı seviyorsun sanırım? " dedim sessizliği bozarak. Azat dereye baktı önce, ardından dudakları kıvrılırken bana dönerek mırıldandı.
" Sanırım... "Gözleri bu gece farklı bakıyordu sanki. Bir şeyler söylüyordu koyu kahve hareleri.
Eğildiğinde ona baktım. Azat bana bakmadan eline bir taş aldığında onu izledim. Bir iki adım dereye yaklaşıp ardından bileğini bükerek taşı sert bir şekilde suya attı. Karanlık gecede suyun çıkardığı ses geceye karışmıştı.
Azat'ın yanına gittiğimde bir taşı daha fırlattı. Taş suyun üzerinde birkaç defa sekerek batmıştı. Taşın çarptığı yerlerde su dalgalar halinde dağılarak kaybolmuştu. " Bende atabilir miyim? " diye sordum sessizce. Taşı nasıl böyle güzel sektirdiğini merak etmiştim.
Azat bana dönerek elindeki taşı, bileğimden tutarak avucuma bıraktı. Ardından gülümseyerek kenara çekildiğinde ben onun yerine geçtim. Azat arkada beni izlerken onun yaptığı gibi bileğimi büküp taşı suya attım. Sanki gülle atmışım gibi anında suya batakn taşla üzgün gözlerle Azat'a baktım.
" Ama olmadı... " dediğimde, ufak bir kahkaha atıp yanıma geldi.Yerden aldığı taşı tekrar bana uzattığında elinden aldım. Kollarımdan tutarak yönümü dereye çevirdiğinde ona odaklandım. Azat arkamda biraz eğilerek yüzünü yüzümün hizasına getirecek kadar belini büktü. Ardından taş olan kolumu tutarak yana açtı.
" Bak şimdi, kolunu serbest bırak ama taşı düşürecek kadar değil tamam mı? " dediğinde başımı salladım.Sıcak nefesleri boynuma değerek orayı ısıtırken dediklerine odaklanmak çok zordu ama gayret ettim. Azat elimi elinin içerisine almış geriye çekiyordu hafifçe. Ardından kolunu belime koyarak bedenimi biraz bükmemi sağladı. Beni yan çevirerek elimi taşı atabileceğim bir konuma getirdi.
" Şimdi de gevşettiğin elini hafifçe sıkarak güç uygula. Ardından da ayaklarınla kendine yön vererek bileğinin yerde kalmasını sağladıktan sonra taşı hızlıca suya paralel olacak şekilde at. " Başımı salladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUHTARIN OĞLU-Gay
General Fiction[TAMAMLANDI] Köye gelen Çınar öğretmen ve en saf duygularla ona aşık olan muhtarın oğlu Azat'ın hikayesi... Aşkın, masumiyetin, heyecanın en saf haliydi onlarınki. • Hikaye eskiye dayanmaktadır!