OTUZ YEDİ: " GİTME..."

7.3K 532 145
                                    

Yavrular birkaç gündür hasta olduğum için bölüm gelmiyor ve iyileşene kadar da düzensiz gelecek. Beni takip etmediği için bilmeyenleri buradan haberdar edeyim dedim.

Şimdi biraz iyi hissettiğim için kısa da olsa yazayım dedim.
-------

Hiçbir şekilde uyku uyuyamadan ders saatinin başlaması yüzünden okula gelmiştim. Saatlerdir kendimi ölü gibi hissediyordum. Ne anlattığım şeyden bir şey anlıyordum ne de anlatacak kafada hissediyordum. Sanki bir günde ruhum çekilmiş gibiydim. Belki de öyleydi...

" Öğretmenim? " düşüncelerimden çıkaran sese döndüğümde, öğrenciler bana bakıyordu. Gözlerimi kırpıştırarak kendime gelmeye çalıştım. Yerimde doğruldum.
" Efendim? " diye sordum bitkin çıkan sesimle. Dağınık duran saçlarımı elimle düzelttim.
" Eve gidebilir miyiz? " diye sorduklarında saate baktım. Ders biteli epey olmuştu ve dalgınlıktan onları göndermeyi unutmuştum.

" Afedersiniz çocuklar beklettim, gidin hadi ama dikkatli olun. " diye uyardım gülümsemeye çalışarak ayağa kalkarken. Hepsi yavaşça sınıftan çıktığında çantamı toparlamaya başladım. Bir tıkırtı geldiğinde başımı önümden kaldırdım. Turgut masanın yanına gelip alttan bana baktığında yavaşça önünde eğildim.

" Ne oldu Turgut, neden arkadaşlarınla gitmedin? " diye sordum yavaşça üzerindeki küçük ceketin yanlarını tutup düzeltirken. Üzgün duruyordu. Babasına üzülmüştü herhalde.

Bir şey demediğinde yüzüne baktım. Dudaklarını büzmüş her an ağlayacak gibi duruyordu. Onun bu hâli bana da bulaştığından gözlerim dolmaya başladı. Hadi onun ne için ağladığı belliydi, peki ya ben? Ben ne için bu kadar bitik ve yenik hissediyordum? Benim canımın bu kadar yanmasının sebebi neydi? Azat mıydı? Ona aşık mıydım? Arkadaş olarak sevsem neden onun başkasıyla evlenecek olma düşüncesi canımı yaksındı ki?

İlk defa bu kadar kötü hissediyordum.

Bir anda boynuma dolanan küçük kollarla duraksadım. Turgut başını boynuma gömerek sessizce ağladığında, ellerimi kollarımda kaybolan ufak bedenine doladım. Tanıdık koku burnuma dolarken gözlerimi sıkıca kapattım. Azat gibi kokuyordu...

Bir süre kıpırdamadan bana sarıldığında sanki benim de buna ihtiyacım varmış gibi sesimi çıkarmadım. Onun küçük bedenini sıkıca sardım. Azat'ın saçları gibi olan kahve, gür saçlarını okşadım yavaşça.

Kollarını benden çektiğinde onu bıraktım. Islanmış yanaklarıyla bana bakmaya utanarak gözlerini aşağı çevirdiğinde, gülümseyerek parmaklarımla yüzünü sildim. Çakmak gibi gözleriyle bana baktığında saçını okşadım. Burnunu çekerek omzundan düşen çantasını düzeltti.

" Öğretmenim... " çekinceli bir sesle mırıldandığında yüzüne baktım. Kaçırdığı gözleriyle gözlerimin içine baktı.
" Efendim? " diye sordum.

Kızarmış burnunu çektiğinde kalp ritmimi değiştiren kelimelerini sıraladı.
" Abim çok üzülüyor... " dedi ağladı ağlayacak gibi bir ifadeyle.

Turgut bana bakmazken nefesim kesilmiş gibi hissediyordum. Azat... Azat'ın üzgün olma düşüncesi kalbimi bir kor gibi yakıyordu. Zaten hayatı boyunca kendi için bir şey yapamamış bir adama bundan sonraki bütün hayatını da zehir ediyorlardı. Bu adil değildi, hemde hiç...

Arkasını dönüp giden Turgut'un elinden tuttuğumda durup bana utangaç bir şekilde baktı. Elini acıtmadan yanıma çektiğimde, sanki dememesi gereken bir şey demiş gibi duruyordu. Belki de dememesi gereken bir şey demişti?

Yüreğimi sıkıp canımı yakan adamı düşünmemeye çalışarak sordum.
" Turgut? Abinle ilgili ne biliyorsun? "

Gözleri büyürken başını salladı. " Bir şey bilmiyorum ki ben. " dediğinde, onun bu kendini koruma içgüdüsüyle hareket etmesine, canım yanmasına rağmen güldüm. Çok sevimli bir şekilde inkâr ediyordu.

MUHTARIN OĞLU-GayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin