" Çocuklar dedim. Koşturmayın düşeceksiniz. " deminden beridir on kez söylememe rağmen yine de bir türlü durmak bilmiyorlardı. Sabahtan beridir bitmeyen bir enerjiyle oynadıkları yetmiyormuş gibi şimdi de eve gitmeleri gerektiği yerde, okulun önünde on beş dakikadır koşturuyorlardı. Bir yandan kitapları çantama koyarken, diğer yandan da onları pencereden izliyordum. Başlarına bir şey gelmemesi için sürekli gözüm üstlerindeydi.
En sonunda çantamı toparlamayı bitirip dışarı çıktığımda, çoğu koşturarak köye gidiyordu. Sırtlarında çantaları sallanırken, arkalarından ufak bir toz bulutu bırakarak ilerlediklerini görünce istemsizce güldüm. Birkaç kişi de onların arkasından yürüyerek gidiyordu. Hatice ve iki kız el ele tutuşmuş gidiyordu. Ben onlara bakarak yürümeye başladığım sırada, çantamı koluma takacakken duyduğum acı dolu feryatla anında arkamı döndüm.
Turgut birkaç adım arkamda, koşturduğu için ayağı takılıp düşmüştü. Etrafındaki tozlar yüzünü kirletirken, hızlıca yanına gidip önünde yere çöktüm. Elimdeki çantayı yere bırakıp kollarımı ona uzatıp yavaşça ayağa kaldırdım. Üstü başı toz toprak içinde kalmışken, ağlayarak elini yumruk yapmış gözlerini ovuyordu.
Ağladığı için yüzüne yapışan tozlar yüzünü kirletirken, küçük ellerinden tutup yüzünden çektim.
" Ağlama lütfen. " derken sesim titremişti. Çocukların ağlaması canımı yakıyordu.Kirlenmiş ellerine üfleyerek tozlarını silkeleyip, dağılan üstünü düzelttim. Hâlâ ağlarken benim de gözlerim dolmuştu. Çocuklar konusunda bu kadar hassas olmaktan nefret ediyordum. Çünkü çocuklar çok çabuk zarar görüyordu.
Yüzüne yapışan saçlarını ellerimle yüzünden çekip onu kucağıma alarak okula girdim. Mutfağa girerek beton tezgâha onu oturtup suyla elini yüzünü yıkadım. Biraz da olsa ağlaması dinmişti ama şimdi de hıçkırıyordu. Canını yakmamaya çalışarak, elleri üzerine düştüğü için parçalanan avuç içini yavaşça temizledim. Gözleri benim yaptıklarımda dolanırken, elini dizine atıp yüzünü buruşturduğunda, pantolonunu yavaşça yukarı sıyırıp dizine baktım.
Kabuğu soyulmuştu ve kan akıyordu. Yüzümü buruşturup onun canını yakmamaya çalışarak bezle kanı ve tozları sildim. Ardından temiz bir bezle bacağını dikkatlice sardığımda, yüzüne baktım.
" Niye dikkat etmiyorsun Turgut? Gördün mü ne hâle geldin? " dediğimde, tekrar ağlayacak gibi duruyordu." Acıyor mu canın? " dediğimde, dudakları büzülürken başını olumsuz anlamda salladı. Elimi omzuna koyduğumda, yerdeki bakışlarını yüzüme kaldırdı. Ben tam ağzımı açmış bir şey diyecekken bir anda kollarını boynuma dolayıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladığında, kollarım arasında kaybolan bedenine sardım havada kalan kollarımı.
Hıçkırıkları durmadan devam ederken, canı yandığı için değil de başka bir şey için ağlıyor gibiydi. Saçlarını okşayıp onu rahatlatmak adına elimi sırtında gezdirdim.
" Şş tamam, ağlama. Noldu söyle bana? " dedim ama ağlamaktan duyduğuna şüpheliydim." Azat abi gitmesin... " diye ağladığında, nefesim kesilirken, ellerim duraksadı. Azat'ı en son üç gün önce görmüştüm ama işleri çok olduğu için gelemediğini söylemişti bana. Gitmekten bahsetmemişti bana, nereye gidiyordu?
Düşüncesi bile kalbimi sıkıştırırken, Turgut'u kendimden ayırıp yüzüne baktım. Yanağındaki yaşları silerek bana bakmasını sağladım.
" Turgut? Neyden bahsediyorsun sen? Ne gitmesi? " dediğimde, yanağını ıslatan yeni yaşlarla yüzüme baktı. Ağlamaktan kısıklaşmış sesiyle fısıldadı." Öğretmenim... Geçen gece ben uyurken onlar konuşurken duydum. " dediğinde, nefesimi tuttuğumu fark edemeyecek kadar merak etmiştim ne duyduğunu.
" Babam Elif ablayı Azat abime alacağını söyledi. Ama olmaz ki, Azat abim onu sevmiyor. Ama Elif abla istiyor. Sabih ağa ve babam da istiyor. Ama Azat abim istemiyor. Sonra hep üzülüyor babam ona kızınca. " dedi üzgünce.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUHTARIN OĞLU-Gay
Fiksi Umum[TAMAMLANDI] Köye gelen Çınar öğretmen ve en saf duygularla ona aşık olan muhtarın oğlu Azat'ın hikayesi... Aşkın, masumiyetin, heyecanın en saf haliydi onlarınki. • Hikaye eskiye dayanmaktadır!