Merhaba. Keyifli okumalar diliyorum.
“Hayatına fazla gün katmak senin elinde değil. Ama gününe fazla hayat katmak senin elindedir. Hayatından gün çalanlara değil gününe hayat katanlara çok değer vermek gerekir”
La Edri
Çok güzel bir söz. Hayatıma gün, günüme ay, ayıma yıl eklemek için canını ortaya koyan adamı arkamda bırakarak yanından uzaklaşıyordum. Bunu yapmayı istemediğim halde yapmak zorunda kalmıştım. Demir öyle istemişti ve başka bir şansım yoktu. O canını ortaya koymuşken ben canımı kurtarıyordum. Demir’in değimiyle yanında kalırsam işini daha da zorlaştıracaktım. Bilmiyordu ki güçsüz gördüğü ben belki de hayatını kurtarabilirdim. Belki de yine hayatını mahvedebilir işini daha da zora sokabilirdim. Şu an neyin doğru olduğunu kestiremiyordum.
Ne yaptığımı bilmez bir şekilde bahçe kapısından çıktığımda arkamı dönüp son bir kez kapının kenarından Demir’e bakmak istedim. Belki de onu son görüşüm olacaktı. Gözlerimden daha hızlı akan yaşlar eşliğinde arkama dönüp bakarak yürürken kolumdan tutulup çekilmem ve ağzımın kapatılması bir oldu. Yaşadığım bu durum karşısında neye uğradığımı şaşırdım. Yine ve yeniden aynı şeyleri yaşama korkusu aklımdan birden fazla düşüncenin geçmesine neden oldu.
Bir taraftan Demir’in benim için çırpınışı ve bu çırpınışın işe yaramayışı, tekrar yakalanışım aklıma gelirken bir taraftan da onu yalnız bırakmamış olmayışıma sevinmekti. Saçma bir düşünce olsa da daha iyi gelmişti tekrar yakalanmış olmam.
Kulağımda duyduğum “biz Demir’in arkadaşlarayız. Sakın ol” cümleleri çırpınışlarımı durdurmuş yerini şaşkınlık ve mutluluğa bırakmıştı. Çırpınışlarımın yerini sabitlik ve sessizliğe bıraktı.
Demir zamana ihtiyacımız var derken bundan bahsetmişti ve ben sözlerinin anlamını yeni çözmüştüm. Bu bahsettiği zaman arkadaşlarının yardıma gelmesiymiş ve o zaman gelmiş arkadaşları yetişmişti.
Adam elini ağzımdan çekip belimdeki kolunu da çözdüğünde ondan tarafa döndüm. Yanında iki arkadaşı daha vardı. Gözlerim onlarda hızlı hızlı gezinirken, “Demir’i biran önce kurtarmanız gerekiyor. Şahin onu sağ çıkarmayacaktır oradan. Şu anda daha fazla kinlenmiştir” dedim telaşlı ve panik içinde derdimi anlatmaya çalıştım.
Ağzımı kapatan değil de arkasındaki adam “merak etme yenge ona bir şey olmasına izin vermeyiz. Ayrıca o kolay kolay kimse bir şey yapamaz. O dokuz canlıdır mübarek” dediğinde “ne yengesi? Saçmalamayın.” diyemedim. Şu an takılacağım ve üzerinde konuşacağım konu kesinlikle o değildi. Daha da önemli bir konumuz vardı ve Demir’in adamların elinden kurtulmasıydı.
“Hadi o zaman neyi bekliyorsunuz. Kurtaralım bir an önce. Geç kalırsak öldürürler onu” diye çıkıştım.
Aynı adam “Sakin ol yenge. Demir’den haber bekliyoruz” dedi. Sakin umursamaz ve gülümseyerek.
“Ayrıca sen sesiz ve sakince burada bekleyeceksin. Uslu uslu bizi bekleyeceksin. Yani bizimle oraya o bahçeye girmeyeceksin” Diye parmağı ile bahçeyi işaret etti.
Onun uyarısı umurumda dahi değildi. Bunu tartışacak değildim. Söylediği cümleye takılmadan, “ adam size nasıl haber verecek? O kadar adam etrafını çevirmişken bu pek mümkün değil. Hadi beklemeyin. ”diye itiraz ettiğimde bir silah sesi geldi. Yenge diye hitap eden adam “bak yenge işaret geldi” derken gülümsedi ve benim fark etmediğim bir sürü adam bahçe duvarlarının üzerinden içeriye ateş etmeye başladılar. Her biri bahçe duvarından uzanarak bir el sıkıp tekrar saklanıyorlardı. Sıktıkları kurşunları hedef alarak mı rastgele mi atıyorlar bilemediğim için Demir açısından endişe duydum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ GÜLÜM
General FictionKapı açıldığında üzerimde bulunan havlunun panik ile elimden kayarak üzerimden sıyrılıp düşmesi üzerine gözleri vücudumda gezindi. O da benim gibi donup kalmıştı. Karşısında üzerinde hiçbir şey olmadan duran bir kadın vardı. Gözlerinde bulunan şaşk...