08

1.5K 99 35
                                    

Bitirdiğim dans provasının ardından koridorda öylece dolaşıyordum. Saat baya geç olmuştu ancak uykumun geldiği pek söylenemezdi. Öğlen Jungkook'la konuşmamdan şimdiye kadar -gece yarısına yaklaşmıştık- dans ediyordum. Bacaklarımı, en çokta baldırlarımı hissettiğim söylenemezdi.

Karanlık koridorda en sondaki odadan gelen loş ışıkla oraya ilerledim. Burası fazla büyük olmayan ancak küçükte sayılamayacak bir stüdyoydu. Hafif aralık kapıdan içeri göz attığımda masaya kurulmuş defterini karalayan Jungkook'u gördüm. Dudaklarımı ısırarak içeriye adımladım ve yavaşça yaklaştım masaya.

Ağzımı birkaç defa açsam bile tekrardan kapattım. Odaklanmış görünüyordu ve bölmek istemiyordum. Beni fark etmemesi imkansızdı, tepki vermemesi yalnız kalmak istediğinden dolayı mıydı? 

Geri geri adımlayarak kapıya yanaştığımda, "Dur," dedi çatallaşan sesiyle. Gözlerini yüzüme çıkardığında ne tür bir mimik yapacağımı kestirememiştim. "Çok garip." dedi kızarmış gözlerini kırpıştırırken. "Cidden.."

Kurumaya yüz tutmuş dudaklarımı araladım en sonunda. "Garip olan ne Jungkook?" 

"Sensin Chae." Nefesini derince bırakarak dirseğini masaya yasladı. "Üzerimdeki etkilerin.. Deliriyorum." Ona doğru yaklaştım. "İşte tam da böyle. Sabahtan beri yazamadığım sözü kokunu alınca yazabilmem garip."

Kalbim sıkıştı bir anlığına, tüm tüylerim ürperdi. Yutkunamadım, nutkum tutuldu. Midem garip bir hisle kasılırken dudaklarımı birbirine bastırdım. Bahsettiği etkiler bu gibi miydi?

"Sen hayatıma doğan güneşsin. Çocukluk hayallerimin geri dönüşü." Önündeki kağıdı çıplak vokaliyle okuduğunda dudaklarım hafifçe aralandı. "Bu duyguların ne olduğunu bilmiyorum." 

"Jungkook, bu.." Bakışları direkt bana döndü. "Bu çok güzel." Yüzünde sıcacık bir gülümseme belirdiğinde ona karşılık verdim. Oturmam için yana kaydığında ise karşı çıkmadan kuruldum yanına.

Ağzımla çıkardığı bestenin aynısını mırıldandım. "Belki bu da bir rüyadır." dedi ağzımdan çıkan notalarla birlikte. Yazması için zaman tanıdım. Kafasını defterden kaldırarak devam etmem için kalemi bir mikrofon misali ağzıma uzattı.

"Hayalim," dedim ancak devamı gelmedi. Birkaç söz deneyerek uydurmaya çalıştım bestenin kalıbına. "Çöldeki serap gibi. İçimdeki en olası şey."

Jungkook gözlerini yumarak gülümsedi. "Çok mutluyum, nefes bile alamıyorum. Etrafım giderek berraklaşıyor."

"Buradan sonra bir beste yok." dedim dudaklarımı büzerek. Jungkook elindeki kalemle ilk kısmı yazmayı bitirdikten sonra bana döndü.

"Sadece doğaçlama yapmayı dene, işe yarayacak."

İçime derin bir soluk çektim ve gözlerimi tavana diktim. "Okyanusu uzaktan duyuyorum. Rüyamın içinde ormanın üzerinde yürüyorum."

"Ve gittikçe berraklaşan o yere gidiyorum." diye devam ettirdi beni. "Şimdi ellerimi tut," dediğinde gülümseyerek ona döndüm.

"Mutluluğumun sebebi sensin." 

"Ve melodi." Ağzında ufak kırıntılar çıkarırken bir söz daha ekledi. "Mutluluk." Islıklarıyla devam ettirdi. "Sanırım nakarat bu olacak." Kalemi masaya bırakarak bana döndü. "Bir gün yayımlarsam bu şarkıyı, bil ki sana ithaf ediyorum."

Zorlukla yutkundum başta. "Çok güzel, çok beğendim." dedim ellerimi kucağımda birleştirirken. Hâlâ daha dedikleri aklımda dolanıyordu.

"Senin gibi." Söylediği iki kelimenin ardından kanın yanaklarıma toplandığını hissettim. O da söylediklerinin farkına varmış olacak ki kafasını iki yana salladı toparlanmak istercesine.

"Sabah, Taehyung bir şey dedi mi?" 

"Hayır. Bir şeyden haberi yok, bizi görmemiş zaten." Kafamı salladım hafifçe. Sanırım ikimizde konu açma işini birbirimize bırakıyorduk.

Yerinden kalkarak askıda duran ceketini ve önümdeki defterini aldı. "Şimdi provaya gitmem gerek. Yarın gece, benimle çatı katında buluş. Sana önemli bir şey söyleyeceğim."

goneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin