13

1.3K 88 39
                                    

Benimle arka kapının orada buluş. 

Jungkook'un çektiği mesajı kimsenin görmediğine emin olarak okuduktan sonra telefonumu kilitleyerek cebime attım ve etraftaki stajyerlere göz attım. Hepsi kendi hâlinde takılıyordu. Bende çaktırmadan aralarından süzüldüm ve o gece yarısından beri konuşmadığım Jungkook'un yanına gitmeye yol aldım. 

Etrafımı inceleye inceleye arka kapıya kadar geldiğimde Jungkook'tan pekte iz yoktu. Etrafımda bir kez tam tur attığımda yine görememiştim onu. Tam telefonumu çıkarmış onu arayacakken bileğimde hissettiğim eliyle gülerek ona döndüm. Kafasında şapkası, yüzünde maskesi ile gözleri tek açıkta kalmıştı.

Yanağıma hızlı bir öpücük kondurup geri çekildiğinde tam onu azarlayacaktım ki gelen adım sesleri ile beni köşeye çekti. İki erkek stajyer birbirlerine laf anlatmaya çalışırken yürüyüp gittiklerinde nefesimi vererek dibime girmiş olan Jungkook'u öteye ittirdim. Tavrıma gülerken bana uzattığı şapka ve maskeye garip bakışlar attım. 

"Neden?" dediğimde elindekileri uzatmayı kesti ve bana tekrardan yaklaştı. Şapkayı düzgünce kafama takarken maskeyi yüzüme geçirmişti. Gözlerini kısarak bana baktı, düzgün olduğundan emin olduktan sonra geri çekildi. 

Eliyle elimi kavradığında beni kapının oraya çekti. "Çünkü tanınmaman gerekiyor," Kaşlarım havalanırken kapıyı açmasını izledim. 

"Tanınmamam gereken bir yere mi gidiyoruz?" 

"Sürpriz." dedi sonunda kapıyı açıp beni dışarı çekerken. İtiraz etmeden onu takip ettiğimde kaldırımın dibine koyduğu bisikletinin yanına vardık. Siyah bisikleti yerinden kaldırıp ayaklarını pedala yerleştirdi. Kafasıyla arkasını işaret ederken, "Atla hadi." dedi neşeli bir edayla. 

Önce ona, sonra da bisikletine göz gezdirdim. İçimdeki merak damla damla birikirken bacaklarımı sol tarafa sarkıtarak arkasına bindim. Yana koyarsam düşmem düşüncesiyle bisikletin kenarlarına yerleştireceğim ellerim, Jungkook'un ani bir hareketle sormadan bile hızlanmasıyla refleks olarak beline sarılmıştı. 

Utanmayı başka bir zamana bırakmalıydım. 

Çünkü şu an gereksiz bir hızla sürüyordu! 

"Yavaş olsana!" dedim rüzgardan gözüme ve ağzıma giren saç tutamlarıyla debellenirken. Güldüğünü hissetmemle sarıldığım karnına ufak bir cimcik attım. Tekrardan gülerek bizi düşürecek gibi hızlı bir sağ sol hareketi yaptığında nefesimi vererek alnımı sırtına yasladım. 

Yavaşladığımızı, daha sonra durduğumuzu hissettiğimde yumulu gözlerimi açarak bisikletten atladım. Elektriklenen saçlarımı ellerimle düzeltirken etrafa göz gezdirmeye sonunda fırsatım olmuştu. İşlek cadde uzağımızda dururken, geldiğimiz şirket binasını bile görebilecek yakınlıktaydık. Arkamı dönerek sıra sıra dizilen, sanki bu kalabalık şehrin içinden kaçmışta kendilerini burada huzur ile buluşturuyormuş gibi duran şirin evlere göz gezdirdim. Buraya geldim geleli ayrıntılı bir gezi yapmadığım için şehirde böyle yerlerin varlığı olması bile beni şaşırtmaya yetmişti. 

"Burası neresi?" Ellerini beline koyarak etrafı inceleyen beni dikkatle izleyen Jungkook'a yönelttiğim soruyla maskesini indirerek yanıma vardı. 

Bisikleti kaldırımın kenarına çekerken, "Ailemin evi." dedi kısaca. Bana yaklaştı ve sıcak eli soğuk elimi kavradı. 

"Ailenin evi?" dedim yüzümü ona çevirdiğimde. "Ailen ne alaka şimdi?" Gergince kurduğum cümleyle bana döndü ve güldü. Ne gülüyordu? Üzerimdeki eşofman dışında doğru düzgün bir şey giymem daha etikti ailesiyle tanışırken. 

Elini omuzuma yerleştirdi ve sıcacık gülümsedi. "Gerilme Rosie. Ailem evde değil." Yüzümü hafif buruşturup beni çekmesine izin verdim. E biz niye gelmiştik o zaman? 

Birlikte eve girdiğimizde antrede ayakkabılarını çıkardığında bende çıkardım. Şapka ve maskelerimizi de çıkarıp kenara koyarken direkt salona açılan koridorda ilerledik. Bir yandan etrafı inceliyor, diğer yandan ona yetişmeye çalışıyordum. 

Sonunda odası olduğunu tahmin ettiğim odaya girdiğinde bende peşinden girdim. Düzenliydi, genellikle grupça yurtta kaldıklarını bildiğimden bu düzeni sorgulamadım. Yatağına oturduğumda kendini çalışma masasına yasladı. 

"Ne yapmak istersin? Yemek yapabilir veya sipariş edebiliriz. Bu iyi değilse dışarı çık-" 

Ellerimi kaldırarak, "Kasma," dedim. Ayağa kalktım ve kitaplığını incelemeye başladım. "Ne yapmak istiyorsan onu yaparız." 

"Doğrusu bununla ilgili bir plan yapmadım." Dudaklarımı büzerek yanına gittim. Her zaman parlayan bakışları bana döndüğünde gülümsedi.

Masaya koyduğu elini tuttum. Onu yatağa doğru çekiştirdiğimde itiraz etmeden uzandı. Bende yanına uzandığımda ben tavana, o bana bakıyordu.

"Hayal kuralım," dedim kabul etmesini umarak ellerimi karnımın üzerinde birleştirirken. "Ne olmasını istiyorsak onu söyleyelim birbirimize."

Sol elimi çekerek avucunun içinde sıktığında bende onun gibi yan dönmüştüm. Yatağı pek büyük sayılmazdı, şu an onun düşmemek için çaba sarf ettiğini de az buz fark etmiştim. Sağ elimi saçlarına çıkararak okşadım rahatlamasını istercesine.

"Hep burada kalmanı istiyorum." dedi gözlerini yumarken.

Elimi kalbine getirdim. "Ben hep burada kalacağım." 

Tuttuğu sol elimi yüzüne yaklaştırdı ve avucuma uzun bir öpücük bıraktı. "Bütün şarkılarımı, bütün coverlarımı sana adıyorum." Gözleri hâlâ yumuluyken güldüm.

"O zaman hep mutlu ve huzurlu parçalar yap. Yanındayken böyle hissediyorum, sence?"

Kirpiklerini aralarken tebessüm etti. "Hepsi öyle olacak." Ellerimi tutarak beni kendine çektiğinde yüzüm göğsüne denk gelmişti. Kollarıyla beni sarmaladığında kendimi kasmayı keserek gözlerimi yumdum ve ellerimi sırtına yerleştirdim.

"Çıkış yapsam bile seni bırakmam." dedim kendi kendime. "Senin için tüm dünyayı karşıma alırım." Saçlarıma minik minik öpücükler bahşettiğinde elimi yumruk hâline getirdim. "Çünkü gözlerinde o ışığı görebiliyorum."

"Bende," dedi derinden gelen sesi. "Bende senin için tüm dünyayı karşıma alırım."

Almadın Jungkook, sana inanmıştım ama sen almadın.

goneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin