"Bu gidişat hiç iyi değil, son üç provadır sesinin sürekli olarak çatladığını gördüm." dedi vokal eğitmenim elindeki kalemi çevirirken. Gözlerimi yumdum sıkıca.
"Elimden gelenin en iyisini yapıyorum-"
"Yeterli olmadığı ortada!" Sert sesi duvarlarda minik bir yankı yarattığında alt dudağımı dişleyerek kafamı önüme eğdim. "Daha çok çabala Chaeyoung-ssi. Tek yolu bu." Önündeki dosyayı kucaklar kucaklamaz birkaç adımda stüdyoyu terk etti.
Nefesimi derince üfleyerek kafamı masaya koydum. Sırtıma yüklenen ağırlıklar sanki beni her geçen gün kamburlaştırıyordu. Jungkook ile son konuşmamız üzerinden üç gün geçmişti fakat kısa mesajlar dışında iletişim hâline geçmemiştik. İkimizde yoğun ve sıkıntılı bir dönemden geçiyorduk. Gerek idol, gerek ise özel hayatımız bakımından.
Stüdyo kapısı yavaşça aralandığında içeri giren bedeni hissedebilmiştim. "Girebilir miyim?" dedi tanıdık fakat çıkaramadığım ses. Kafamı direkt olarak kaldırdığımda karşımda duran Min Yoongi ayağa fırlamama neden oldu.
"Bir şey mi oldu Yoongi sunbaenim?" Dudaklarını birbirine bastırarak kapıyı kapattı ve eliyle oturmamı işaret etti. Karşı çıkmadan az önceki pozisyonuma geçtiğimde kendine dönen sandalyeyi çekerek oturmuştu.
Dizlerimi gerginlikle titretmeye başladığımda güven verici bir şekilde gülümsedi. Konunun ne olduğunu ikimiz de az çok tahmin edebiliyorduk sanırım.
"Onu seviyor musun?" diye sordu bakışları kör bir noktaya sabitlenmişken. Üst üste attığı ayaklarından destek alarak sandalyeyi hafifçe sağa sola sallıyordu.
Dudaklarımı ıslatarak yutkundum. "Evet."
"Çok mu?"
"Tahmin edemeyeceğiniz kadar." Ani ve kendinden emin ses tonum ile bakışları direkt bana döndü. "Onu gerçekten çok seviyorum."
Öne yaklaştı ve ellerini masanın üzerinde birleştirdi. Sanki bir sır veriyormuşçasına öne eğdiği kafası kulaklarımı iyice kabartmama neden olmuştu. "Peki ya kariyerin ne olacak? Kendine de ona da yazık etmedin mi sence?"
Histerikçe güldüm. "Ben.." Kafamı aşağıya eğdim. "Ben onun için her şeyden vazgeçmeye her an hazır olduğumu söylüyorum, gerek ona gerekse kendime." Bir yaş düştü masaya gözlerimden. "Ama emin değilim.. Vazgeçmek, tek kalemde üzerini çizmek kolay değil; hele ki buna yıllarımı vermişken."
Sonuna kadar sabırla dinledi. Sonra sustu, çok uzun bir süre değildi bu, kısa da değildi. "Eşiktesin." Bana baktığını hissettim ancak kafamı kaldırmadım. "Tüm ipleri Jungkook'a ve sektörün acımasına bıraktın."
"Bu sektörün acıması yoktur."
"Biliyorum," Ayağa kalktı oturduğu sandalyeden. "Bu yüzden şu an tüm ipler Jungkook'un elinde. O ne karar verirse öyle olacak ikili ilişkinizde." Kontrolü onun eline verdiğimi yüzüme vuruyordu. "Eğer o ipleri sıkarsa siz değil, aranızdaki bağ ölür. Fakat ipleri birlikte dizginleyerek düzene sokarsanız bağ kuvvetlenir."
"Çok zor.." dedim onun duyamayacağı bir fısıltıyla. Zor olduğunu haykırmak bile zordu.
"Ve şunu unutma," Elini kapı koluna götürdü. "Jungkook ne karar verirse versin, biz onu destekleyeceğiz. Fakat eğer kararları sen verirsen.. İşte o zaman her şeyin düzeltmek için bir fırsatın olacak. Tek başına başaramaz, ona bu sorumluluğu yükleme sakın."
Sonra kapıyı açıp gitti. Yüzüme vurdukları ağır şeylerdi fakat canımı acıtan bunların hepsinin doğru olmasıydı. Ben Jungkook'a fazla yüklenmiş miydim acaba?
Kapattığı kapıyı bir dakika bile geçmeden başka birisi açtı. Karşımda duran stajyer önce kısa bir kafa selamı verdi. Ardından, "Ceo seni odasına bekliyor sunbaenim." Belki de ipleri bölüştürmek mantıklı bir karar olabilirdi.
•
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gone
Fanfictionseni ilk gördüğümde düşündüm, ne tuhaf bir yabancı. şimdi yeniden yabancılarız, bu sefer anılarla birlikte. rosékook. ✓