Annem her zaman hayatımızda bize büyük dersler veren dönüm noktaları olduğunu söylerdi. Babam kumsaldaki bir kum tanesinden farkımız olmadığını ve dalgaların bizi savurmasına izin vermemiz gerektiğini söylerdi. Ablam ise amaçsızca yaşadığımızı ama bundan zevk aldığımızı söylerdi.
Peki ya hangisi doğruyu söylerdi?
Masanın üzerinde duran ayaklı takivime çevrildi bakışlarım. 8 Ocak 2017. Bir yıl geçmiş üstümden. Bedenen var olduğum, ruhen duyulmadığım bir yıl.
"Aylar oldu, 12. seansımız ama hâlen kapalı bir kutu olmakta ısrar ediyorsun." dedi masasında oturan doktor. Yüzü meraklı bir hâldeydi her daim. Ne düşündüğümü, ne yapacağımı yüzüme bakarak anlamaya çalışırdı.
"Buna ihtiyacım yok." dedim sakince, tek tek. "Bana özel olan, bana özel kalmalı."
Elindeki kalemi yavaşça masaya bıraktıktan sonra ellerini önünde birleştirdi. "Ah evet, biliyorum ihtiyacın yok ama rahatlamanı istiyorum."
Yine her zamanki diyaloğun dönmeye başladığını fark ettiğimde dilimi sertçe yanağımda gezdirerek bakışlarımı ondan aldım. Sessiz kaldığım her an kurtuluyordum işin içinden.
Derince nefesini bırakarak ayağa kalktı. Bu seansımız bitti demenin bir başka yoluydu. Bende zaten bu anı beklediğimden hızla yerimden kalktım. Samimiyetsiz bir gülüş gönderdim ona.
"Artık gelmeyeceğim, randevu ayarlamayın lütfen."
"Ama ablanız-" dediğinde elimle durmasını sağladım.
"Onunla ben konuşurum. Umarım bir sonraki görüşmemiz daha iyi şartlar altında olur." Kafasını umursamazca sallayarak yerine oturduğunda montumu giyerek önce odasını sonra da binayı hızlıca terk ettim.
Sadece bu berbat gün derhal bitsin istiyordum.
Soğuk hava direkt suratıma çarpınca üşüdüğümü hissedebilmiştim. Montumun fermuarını çekerek çantamdan karışmış olan kulaklığımı çıkardım. Onu açmak için sarf ettiğim çaba ile yürümeye devam ederken dışarıdan bu görüntü insanlara garip gelmiş olabilirdi. En sonunda düğümden kurtulabildiğimde kabloyu telefonuma takarak sakin melodili bir şarkı açtım. Ellerin cebimde hızlı adımlarla teyzemin kafesine doğru ilerlemeye başladım, hava buz gibiydi ve üşüyordum.
Çok sürmeden kafenin önüne geldiğimde birkaç kar tanesi gökten düşmeye başladı. Hızlıca cam kapıyı ittirerek içeri girdiğimde sıcak hava beni yarı yolda karşılamıştı.
Ek olarak, burası biraz fazla sessiz gibiydi.
Etrafa kısaca göz attım. En arkada duran masada sırtı buraya dönük olan adamla teyzemin konuşuyor olduğunu görmek kaşlarımın daha da çatılmasına neden oldu. Temkinli adımlarla onlara yaklaştığımda geldiğimi gören teyzem bana gülümsedi. Yabancı da bana döndüğünde maske ve şapkasına rağmen bana oldukça tanıdık gelmişti.
"Teyze?" dedim biraz daha yaklaşarak. "Misafirin olduğunu bilmiyordum."
Teyzem ayağa kalkarak yanıma geldi. "Aslında benim değil, senin misafirin."
"Ha?" dedim şaşkınlıkla ona dönerken.
Kulağıma yaklaşarak, "Park Jae-Sang." dedi fısıldayarak. "Bir diğer deyişle PSY."
Gözlerim kocaman açılırken teyzeme döndüm hızla. "Bildiğimiz Park Jae-Sang!" dedim fakat sesim biraz kontrolsüz çıkmıştı. "Hani şu ünlü olan, dünyayı sallayan?!"
"Evet benim," Arkamdan gelen ses ile dudağımı dişleyerek sırtımı döndüğüm Jae-Sang'a baktım. Maskesini indirmişti ve ayakta bana elini uzatıyordu.
Hayır ben kesinlikle rüya görüyordum.
Öylece donup kaldığım gören teyzem arkadan beni hafifçe dürtüklediğinde Jae-Sang'ın uzattığı eline uzandım. Elini sıkarken bir yandan hafifçe eğildim saygı amaçlı.
Bir dakika, neden şu an onun kadar ünlü bir idol beni ziyaret etmişti?
"Otur istersen seninle konuşmak istiyorum." dediğinde teyzem bize içecek bir şeyler getireceğini söyleyerek uzaklaştı.
"Benimle? Bir şeyler konuşmak?" dedim şaşkınlıkla ve yerini zor bulduğum sandalyeye oturdum.
"Evet, elbette seninle. Sen Park Chaeyoung değil misin?"
Şaşkınlıkla açık kalan ağzımı kapatarak. "Evet." dedim mırıldanarak. "Ama beni nereden tanıyorsunuz?"
Gerginlikle dudaklarını büzdü. "Aslında bu pek hoş bir durum değil ama geçen sene çıkan haberlerden, tıpkı diğer çoğu kişi gibi." Kafamı önüme eğerek gözlerimi yumdum. Hâlâ kötü hissettiriyordu.
"Hâlâ aklımın almadığım şey benimle neden görüşmek istediğiniz." Ellerimi gerginlikle birbirine sürttüğümde bakışları elimde takılı kaldı.
"P Nation bünyesine katılmanı istiyorum."
•
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gone
Fanfictionseni ilk gördüğümde düşündüm, ne tuhaf bir yabancı. şimdi yeniden yabancılarız, bu sefer anılarla birlikte. rosékook. ✓