Yarı uyku mahmuru hâlimle parkede cenin pozisyonunda öylece uzanıyordum. Muhtemelen sabahın erken saatlerindeydik ve yine muhtemelen belim soğuktan bir süre hareket edemeyecekti.
"Chaeyoung?" diye mırıldandı bir ses. Cevap vermedim ve gözlerimi daha sıkı yumdum. Sonsuza kadar burada uyuyamaz mıydım sanki? "Tanrım! Chae sakın bana burada yattığını söyleme!"
"Git başımdan Jungkook." Her ne kadar ıstıcılar çalışıyor olsa bile, dans ederken attığım terin soğuması üşümeme neden oluyordu. Üşüdükçe uyumak istiyordum, sanki ısınacakmışım gibi.
"Kesinlikle hasta olacaksın." Beni kolumdan tutup kaldırmaya çalışırken yüzümü ağlamaklı bir hâle soktum.
"Yorgunum." dediğimde beni oturur pozisyona getirebilmişti. Gözlerim kapalıydı ve düşecek gibi olduğum her an beni kolumdan tutup ayakta bırakmaya zorluyordu. "Cidden yorgunum Jungkook."
Dudaklarını aralayıp derin bir nefes bıraktı. "Biliyorum. Uyuyamıyorsun.. Gecelerin zehir oluyor, uykuda bile yoruluyorsun." Kafamı salladım ona bıkkın bir ifadeyle. Hafif aralık gözlerimden daha net görebiliyordum onu. "Bırakmak istiyorsun çoğu sefer.."
Kuru ve susuz dudaklarımı zorlukla araladım. "Bazen uyuyacak bir koyun arıyorsun kendine,"
"Sımsıcak seni sarmalasın diye." dedi ve ardından tamamladı sözlerimi. "Annenin kollarını özlüyorsun."
Gözümden bir yaş düşer düşmez beni kendine çekerek kafamın göğsüne düşmesine sebep oldu. Kollarıyla beni sararken sıkıca, gözümden akan yaşlar devam etti. O ısıtıyordu şimdi beni. Ellerim ince belini sararken kafama bir öpücük bıraktı.
Bu kollar yabancıydı, bir o kadar da tanıdık.
Bir süre öylece durduk, bilmiyorum ne kadar sürdü ama ağlamam durmuştu artık. Uzun zaman sonra ilk defa böyle hissettiğimi benimsiyordum.
Kollarını benden ayırarak yüzümü avuçladı. Kuruyan yaşlarımı avuçlarıyla silerken destekleyici bir şekilde gülümsedi. Rahatlamış hissediyordum, arınmış.
"Biraz zamansız oldu kusura bakma." dedim hafifçe geri çekilip elimi yüzümde gezdirirken.
"Sorun değil Chaeng. Yaşadıklarının hepsini yaşadım," Kollarını geriye yaslayarak yüzünü buruşturdu. "Çok zor biliyorum, geçecek diye seni geçiştiremiyorum çünkü geçmeyecek."
Geçmeyecekti, stajyerken zordu. İdolken daha da zorlaşacaktı. Sonra fanlarım olacaktı, tam kolaylaştı derken nefret edenler gelecekti. Hayatım boyunca bunlar hep olacaktı.
"Biliyorum, bunları bilerek çıktım bu yola."
Gülerek kafasını öne eğdi ve saçlarını karıştırdı. "Tıpkı bir gökküşağına benziyorsun." Kaşlarım çatıldı. "Her an başka birisin. Duyguların çok hızlı ve yersiz değişiyor. Az önce zor olduğu için ağlarken şimdi bu zorlukları bildiğini söylüyorsun. Rengarenk duyguların ortaya karışınca da anlamak pekte mümkün olmuyor seni."
Dudaklarımı birbirine bastırarak saçlarımın yüzüme düşmesine izin verdim. "Sende iyice kişilik analizi yaptın iki günde!" Ayağa kalktı ve gülmesini gizlemeye çalıştı.
"Şimdi gidiyorum. Sonra tekrar gelirim."
"Gelme." Reddedeceğini biliyordum ama bunu ona hatırlatmam gerektiğini hissediyordum içten içe. Hâlâ bu riski alabilecek göz yoktu bende.
"Geleceğimi biliyorsun?" Göz devirerek kafamı salladım. Tam kapıdan çıkacakken bana geri döndü. "Ha, uunutmadan bir daha ağlama. Ağlarken çok çirkin görünüyorsun."
•
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gone
Fanfictionseni ilk gördüğümde düşündüm, ne tuhaf bir yabancı. şimdi yeniden yabancılarız, bu sefer anılarla birlikte. rosékook. ✓