koreamagazine: Son bir yılda iki kaos! Fanlar kızgın ve özel hayat dinlemiyorlar. Özellikle bu son haberin iki idol hakkında olması her şeyin karışmasına neden oldu. Şirketlerden açıklama bekleniyor..
-yorumlar-
431: Jungkook bir an önce kendine çekidüzen vermeli.
974: Önceki haberin doğruluk payından şüphelenmeye başladım. Stajyer ile arasında önemli bir şey geçtiğini sanmıyorum.
193: Yeri>>
192: Adını hatırlamadığım kız Jungkook'u hak etmiyor.
849: Yeri ile olan ilişkilerinin daha gerçekçi geldiğini söylemem gerek.
455: Stajyer cidden boktan birine benziyordu, Yeri ile daha mutlu olacaktır.
121: Jungkook çok bencil, herkese karşı.
236: BTS ot6 stanleme vaktim gelmiş..
-daha fazla yorum görüntüle-
•
Sıkıntıyla arkama yaslandım ve telefonu masaya bıraktım. Fark etmeden dişlerimle eziyet ettiğim tırnak etlerimi ağzımdan uzaklaştırdığımda yer yer ufakta olsa kanadıklarını gördüm. Yine ben vardım insanların tek derdi olan. Yine ben batmıştım gözlerine.
Seyrek bir kalabalığın sürdüğü kafede sipariş olmadığı anlar sandalyeye yapışmış şekilde bekliyordum, başka hiçbir vasfım yokmuşçasına.
"Bakar mısınız?" dedi bir genç kadın masasına yeni yeni kurulurken. Gülümseyerek geldiğime dair bir işaret verdikten sonra tezgahın ardından çıktım ve masaya vardım. Yüzümde mükemmel kusursuzlukta bir gülümseme vardı, bir an olsun gerçekten gülümseyebildim. Ya da emin değilim bu da zihnimin bir oyunuydu.
Siparişini hızlıca alıp tekrardan tezgaha döndüğümde mutfaktaki Sangwoo'ya seslendim. Siparişi ona verdiğimde sadece kafasını sallayarak mutfağa geri döndü. Boş olan tepsileri düzenlerken gözlerim kenarda öylece duran karta kaydı. Dün apar topar çıkarken unutmuş olmalıydım.
Kaşlarım havalandı, alt dudağımı ağzımın içinde kıvırdım. Belki de fevri hareket ediyordum ama içimde bir yerde bir his fısıldadı bana doğru olduğunu.
Yapacak mıydım peki bunu? Kesinlikle.
Hazır mıydım? Tartışılır.
Kartı hızlıca elime aldım ve numarayı telefonuma çevirdim. Telefon çalmaya başladığında kafamda konuşmamın senaryosunu kuruyordum. Geçen saniyelerin ardından hattın açıldığına dair bir ses yükseldiğinde gergince nefesimi verdim çünkü kafamda kurduğum tüm cümleler uçuşmuştu.
"Merhaba," dedim ama sesim beklediğimden de kısık çıkmıştı. Bu yüzden hafifçe öksürdüm. "Jae-Sangssi ile mi görüşüyorum?"
"Oh, Chaeyoung?" dedi şaşırdığını belli eden sesiyle. Göremeyeceğini bilsem bile anlık refleksle gülümsedim.
"Ben kararımı verdim." dediğimde hafifçe güldüğünü hissettim.
"Bu kadar çabuk beklemiyordum." Cevapsız kaldım. Çok kısa süren sessizliğin ardından, "Senin için bir araç göndereceğim. Kafedesin değil mi?"
Dudağımı dişledim. "Aslında buna hiç gerek yok-"
"Pekala şirkette görüşürüz!" dedi lafımı kesmeyi umursamadan ve telefon suratıma kapandı. Anlam veremediğim şekilde bir güven içime işlediğinde derince bir nefes çektim.
Sangwoo'nun hazırladığı iki siparişi de masalarına teslim ettikten sonra teyzeme kısa bir mesaj çektim. Merak edecekti belki ama detayları vermek için yeterli vaktim de yoktu. Önlüğümü çıkarıp astım ve Sangwoo'ya geçiştirici bir açıklama sundum. O da fazla kurcalamadı.
Ensemde at kuyruğu yaptığım kahverengi saçları saldım ve alnımda yer edinmiş perçemleri düzelttim. Gelen araba sesi ile bakışlarım cama döndü. Çantamı da alarak büyük siyah arabaya binmek için kafenin kapısından dışarı çıktım.
Gergindim, hiç olmadığım kadar gergindim ama bir yandan da mutluydum. Uzun süre sonra istediğim gibi, gerçekten istediğim gibi, davranabilecektim. Arabaya binerken midem kasıldı. Bütün yol boyunca düşünürken midem kasıldı ama asıl koca binanın önünde durduğumda bittim ben. Dizlerim çözüldü. Ne yapacağımı bilemedim ama yine de ilerledim.
Yeni bir başlangıç beni bekliyordu. Ve ben hiç olmadığım kadar korkuyordum, özellikle de kendimle yüzleşmekten.
•
Nefeslerim çok sıktı, kalbim öylesine hızlı atıyordu ki göğüs kafesimi delip geçecek diye korkuyordum. Çocuksu bir heyecan vardı içimde. Jungkook bana olgunlaş demişti ama ben hâlâ olduğum gibiydim. Pişman olduğumda söylenemezdi.
Yanımdaki personelin yönlendirmesiyle cam bir kapının önüne kadar gelmiştim. Yukarısındaki PSY yazan tabelaya diktim gözlerimi. Daha fazla beklemenin anlamı yoktu, iki defa tıklattığım kapının ardından basit bir gel komuduyla içeri girdim.
Ferah bir odaydı, içimi aydınlatmıştı. Jae-Sang elindeki dosyaları bırakarak ayağa kalktı ve yanıma geldi. Elimi nazikçe sıktıktan sonra oturmam adına masanın önündeki ikili koltukları gösterdi. Bende kafamı saygı amaçla eğerek koltuğa kuruldum çekingence.
"Bir şeyler içer misin?" dedi bana bakarak.
Elimi iki yana salladım ve, "Hiç gerek yok." diye mırıldandım.
"Pekala.." dedi yerine oturarak. "Öncelikle teklifimi kabul ettiğin için teşekkürler. Gerçek kendini eninde sonunda bulacağını biliyordum." Hafif bir tebessüm ile karşılık verdim ona.
Ardından gelen boşluk hissiyle konuşma ihtiyacı duydum. "Asıl ben teşekkür ederim. Çıkış yaparsam, adım duyulursa çok büyük linçler yiyeceğimi biliyorum ama siz bunların hepsini göze aldınız."
Gözleri önemsiz dercesine kısıldığında kalın dosyaların altından ince bir dosya çıkardı. Çatık kaşlarım ve kısılan gözlerim ile ne yapacağını izledim.
"Bu sözleşme maddelerini oku. Değiştirmek istediğin bir nokta varsa değiştir. Ya da aklına takılan bir konu olursa bana sor."
Elimde duran sözleşmeye baktım ve kapağını açıp okumaya başladım. Her maddede kaşlarım biraz daha havalandı. Her şey benim leyhime olacak şekildeydi. İstediğim her şey bana altın tepside sunuluyordu. Titreyen ellerimi saklama gereği duymadan masadaki kalemi aldım ve adımın altına imzamı bıraktım.
•
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gone
Fanfictionseni ilk gördüğümde düşündüm, ne tuhaf bir yabancı. şimdi yeniden yabancılarız, bu sefer anılarla birlikte. rosékook. ✓