Bir haftadır ne mesajlarıma ne de aramalarıma dönmeyen Jungkook, tüm dengemi alt üst etmişti. Sanki kovalamaca oynuyorduk da, şirkette sürekli benden kaçıp duruyordu. Endişeleniyordu bir tarafım, bir tarafım da böyle sorumsuz davrandığı için kızgındı ona.
Yorucu bir provayı kısa bir duşla taçlandırdığımda karnım guruldamasına rağmen yemekhaneye uğramak yerine şirkete adımladım. Her ne oluyorsa umurumda değildi ve bana bir açıklama borçluydu. Kırgındım içten içe ona karşı.
BTS'in prova odasının olduğu kata geldiğimde gözlerimle her yeri kolaçan etmeye başladım. Bunu birkaç kez daha yapmıştım ve bir sorun olmamıştı. Duvar kenarından temkinli adımlarla yürürken kimsenin olmadığını gösteren sessizlik beni içten içe tereddüte düşürmüştü.
Etrafı inceleyerek yürürken ne hızda olduğunu anlayamadığım büyük bir el, kalın kazağımın kapladığı kolumu sertçe tutarak içeri çekti. Şaşkınca önce kolumda duran eline, daha sonra da bu elin sahibi olan esmer tenli Kim Taehyung'a baktım.
Pekala..
Kolumu kendime doğru çektiğimde boğazını temizleyerek elini gevşetti. Çatık kaşlarım daha da çatılırken aramızdaki sessizliğe lanet ettim. İlk ben konuşmalıydım sanırım.
"Sunbaenim," dedim karşısında öylece dururken. "Bir sorun mu vardı?" Arkamda birleştirdiğim parmaklarım gerginlikle birbirleriyle çarpışıyorlardı.
Elini kapının koluna koydu temkinli bir şekilde. "Sorun senin burada olman." Kalkık kaşları, sanki bir sır veriyormuşçasına oynattığı dudaklarıyla sertçe yutkundum.
"Özür dilerim Taehyung-ssi bir daha olmaz."
Bıkkınlıkla kafasını iki yana salladı. "Her şeyi biliyorum." Anlamaz gözlerle ona baktım. "Sen ve Jungkook'u."
"Ne? Ben ve Jeon Jungkook? Yok karıştırdınız siz herhalde." dedim berbat yalan söyleme yeteneğimle. Ben bile kendime inanmamıştım doğrusu.
"Bir yıldır." Dudaklarını büzdü. "Teras olayından beri." Gözlerim büyürken hayatımda gerçekten ama gerçekten utandığım sayılı anlardan yaşıyordum. "Ayrıca şu an tüm üyeler biliyor." Gizlenmek konusunda mükemmeliz cidden.
Kirpiklerim birbiriyle buluştuğunda yutkundum. Pekala, sanırım onun en yakınları bildiği grup arkadaşlarının bilmesinden pek bir zarar gelmezdi. "Jungkook'u arıyorum." dedim anlayış göstermesini umarak. "Bir haftadır hiçbir şekilde benimle iletişime geçmedi."
"Bak Chaeyoung, bunu benden duymanı istemezdim ama karşılıklı bir ilişki içinde olduğunuz için bilmeye hakkın olduğunu düşünüyorum." Ses tonundan bile hoşuma gitmeyecek bir şey olduğunu anlayabilmiştim. "Şirkete şantaj yapılıyor. Bir yıldır buluştuğunuz her anın fotoğrafı var. Üstelik yüzleriniz de tamamen açıkta."
Dizlerimde oluşan çözülme hissi ve açılan gözlerimle öylece ona baktım. İşte o en korktuğum olay gerçekleşmişti. İfşa olmuştuk ve bunun geri dönüşü bile yoktu.
"Şirket dışında her yerde yüzümüz kapalıydı. İçeriden biri.." Kafasını salladı. Muhtemelen onlarda bilmiyordu kim olduğunu. Yüksek olasılıkla çıkışı ertelendiği için benim ayağımı kaydırmak isteyen biriydi zaten. Bunu dışarıdan bakan herhangi biri bile anlayabilirdi.
Geri geri giderek arkamdaki deri koltuğa oturdum. Ellerim saçlarıma giderken ne yapacağımızı düşünüyordum. Ne olacaktı bize? Peki ama neden bundan en son benim haberim oluyordu? Stajımı yakarlar mıydı acaba? Jungkook? O benden gider miydi?
Gitmezdi.
Jeon Jungkook bana büyük sözler vermişti.
Tutmak zorundaydı.
Tutmalıydı.
•
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gone
Fanfictionseni ilk gördüğümde düşündüm, ne tuhaf bir yabancı. şimdi yeniden yabancılarız, bu sefer anılarla birlikte. rosékook. ✓