Derince nefesimi vererek ayaklarımı yere vurdum. Ne hissedeceğimi bilmiyordum, hatta sanırım bir şey de hissetmiyordum. Nefeslerimi saymakla meşguldüm, düzenli almalıydım her birini.
Vakit geldiğinde çalışan kulaklığımı kontrol ettikten sonra beyaz mikrofonumu elime tutuşturdu. Üzerimdeki tül elbiseyi düzelterek karanlık sahneye adımımı attım.
Beyaz salıncağa oturduğumda herkesten ses kesilmişti. Tepemdeki ışık yavaş yavaş aydınlandığında fanlardan yüksek hayranlık nidaları kulağım vardı. Hafifçe tebessüm ettim. Yanımdaki salıncakta oturan gitaristimiz çalmaya başladı.
"Hatırlayacağını düşünmüştüm ama görünüşe bakılırsa unutmuşsun."
Gerçekten unuttuğuna ikna olmuştum Jungkook.
"Zaten çoktan kaybetmişken seni suçlamak benim için zor."
Kaybettik, öyle bir kaybettik ki.. Bunun için çok genç değil miydik?
"Her zaman beklemekten usandım."
O zamanlar fazla gurursuzca da olsa seni bekledim ben.
"Numaranı değiştirdiğini görüyorum, aramalarımı almama sebebin bu olmalı."
Seni geceler boyu, her intihar girişimimden önce, ağlarken, mutsuzken hep aradım. Aldığım dönüş ise aynıydı; numara kullanılmamaktadır.
"Sana her bir yanımı verdim ama şimdi karışmak istemiyorsun."
Hep acaba yetersiz miyim diye düşünmeme yol açmıştın. Gittiğinde bile kendimde sorun aramıştım çünkü daha çocuktum.
"Bununla gerçekten yüzleşmeliyim."
Bu cümleyi yazdığım gece dolundu aklıma. Yine bir şeyleri değiştirmek istemiştim. Kendi kafamdan onu atmak istemiştim fakat yine parçalanan bir şişe ve ayaklarıma batan cam parçaları bana engel olmuştu.
"Sadece o kişi olmak istiyorum ama senin için çoktan bitmişiz."
Herhangi birine değil de bana gülümsüyor olsaydın eğer o gece, seni dinlerdim Jungkook. Aptalca belki ama dinlerdim. Yine de, gülümsediğin ben olmadığım için problem değil.
"Söylesene, neden bana vurup kaçtın bana?"
Bazen düşünüyorum da, keşke bana aşkını hiç açmasaydın. Keşke ben seninle konuşmayı hiç kabul etmeseydim.. Bu kadar acı çekmezdim.
"Şimdi yalnız, çirkin bir şekilde ağlıyorum."
'Ha, unutmadan bir daha ağlama. Ağlarken çok çirkin görünüyorsun.' Ne gülünç.. Ağlarken hep çirkin olduğumu düşündüm sayende.
"Kalbimi sadece eğlence için kırdın."
Umarım eğlenmişsindir Jungkook. Umarım arkamdan çokça gülmüşsündür.
"Aşkımı alıp duygusuz bir şekilde bıraktın beni."
Beynim o kadar uyuşmuştu ki hiçbir duygu hissedememiştim. Nefret? Sevgi veya aşk? Kesinlikle hayır.
"Şimdi sabahın sekizi, sabahlardan nefret ediyorum. Hepsi senin yüzünden."
'Sabahların en güzeli senin olsun.' Sadece basit bir mesajdı ama hayatımın en güzel sabahıydı. Kendiyle birlikte pek çok acıyı ardında bırakmıştı bu mesaj. O günden sonra tüm sabahlarım zehir gibi geçmişti.
"Üzücü fakat gerçek bir hikaye miyim ben? Acıyı hissedebiliyorum, ya sen?"
Bence hissetmiyorsun Jeon. Sen benim aksime yaralarını saracak birini çoktan bulduğun için mi yoksa yaran olmadığı için mi sana kalmış.
"O sen olmalıydın; beni hayal kırıklığına uğratan, beni hüzüne boyayan."
Öyle de oldun. Başarılısın Jungkook.
"Seni yeni biriyle görmekten nefret ediyorum. Sana ve ona birer lanet okuyacağım."
O gün zihnimde tekrardan canlandığında bir bıçağın göğsümün üzerindeki ağırlığını hissettim. Mikrofonu tutan elim sıkılaştı. Yaş gelmek üzere olan gözlerimi daha sıkı yumdum.
"Geriye dönüp bakmak yok. Şimdi sen ölüp bittin, benim aşkım da bitti."
"Tüm aşkım bitti." Sözünün tekrarlandığı nakaratın bitiminde gözlerimi araladım. Konserimizin verildiği koskoca stadyumda ses yoktu. Ayağa kalktım ve hafifçe öne ilerledim. Her tarafta minik minik pembe ışıklar vardı.
"Tüm aşkım bitti ve nefretim büyüdü. Yapayalnız durarak bir şeyler arıyorum."
Senin bana olan aşkını aramıştım zamanında. Ondan elim boş çıkmışımdır işin içinden.
"Ama hiçbir şey hissedemiyorum."
Etrafta gözlerim dolanmaya devam ederken nefesimin titrediğini fark ettim. Sesim aynıydı fakat dizlerim de titriyordu. Bu şarkı bana yaşadığım her şeyi ikinci kere yaşatıyordu.
"Pılımı pırtımı topladım ve gidiyorum. Burası ev gibi hissettirmiyor."
'Burası ev gibi hissettiriyor.' Bunu senin sıcak kolların arasında söylemiştim. Nasıl olur bilmiyorum ama hâlâ daha o anın kokusu zihnimde.
"Bir gökkuşağı için fazla karanlık."
'Tıpkı bir gökküşağına benziyorsun.'
"Kullanılmış hissediyorum."
Kullanılmış ve atılmış.
"Sensiz yaşayacağımı nasıl düşünebilirler ki? Reddediyorum."
Mikrofonu indirerek sahnenin dibine kadar geldim. Herkesin gözünün içine bakmak için ekstra bir çaba sarf ediyordum.
"Sadece o kişi olmak istiyorum ama senin için çoktan bitmişiz.
Söylesene, neden vurup kaçtın bana?
Şimdi yalnız, çirkin bir şekilde ağlıyorum.
Kalbimi sadece eğlence için kırdın.
Aşkımı alıp duygusuz bir şekilde bıraktın beni.
Şimdi sabahın sekizi, sabahlardan nefret ediyorum. Hepsi senin yüzünden.
Üzücü fakat gerçek bir hikaye miyim ben? Acıyı hissedebiliyorum, ya sen?
O sen olmalıydın; beni hayal kırıklığına uğratan, beni hüzüne boyayan.
Seni yeni biriyle görmekten nefret ediyorum. Sana ve ona birer lanet okuyacağım.
Geriye dönüp bakmak yok. Şimdi sen ölüp bittin, benim aşkım da bitti."
Binlerce kişi vardı. Gerçekten binlerce kişi vardı ve hepsi birbirinden dikkat çekiciydi. Nasıl oldu aklım almıyor ancak gözlerimiz buluştu. Sahnenin hemen dibinde kapüşonu kafasında öylece bana bakıyordu. Hayır hayır bu sefer her zaman olduğu gibi öylece bakmıyordu. Ağlıyordu.
Nutkum kurudu.
Jeon Jungkook yazdığım şarkıyı satırı satırına canlı canlı dinlemişti ve şimdi ise gözlerimin içine bakarak ağlıyordu.
"Tüm aşkım bitti." dedim titreyen sesimle. Gözümden bir yaş aktığında sesler yükselmeye başladı. Üç kere tekrar ettikten sonra kafamı geriye yatırdım ve sonuncusunu içimden geldiği gibi haykırarak söyledim.
Artık tamamen güçlenmiş hissediyordum. Tüm aşkım gerçek anlamda bitmişti.
•

ŞİMDİ OKUDUĞUN
gone
Фанфикseni ilk gördüğümde düşündüm, ne tuhaf bir yabancı. şimdi yeniden yabancılarız, bu sefer anılarla birlikte. rosékook. ✓