"Rosé, iyi misin?" diye soran sunucuyla kendime gelebildim. Daldığım noktadan ayrılırken sorun olmadığını belli etmek istercesine gülümsedim. "Gone'un hikayesini sormuştuk, cevap alabilecek miyiz?"
"Ah, evet.. Gone.." diye mırıldandım. "Gone benim yaşamım, duygularım ve o. Yani.. Evet, bu şarkı yaşanmış bir olayın şarkısı. Hikayeyi tamamen tasvir ediyor diyebilirim."
O an, gerçekten zorlukla cevap verebilmiştim. Sadece o an değil aslında, programın geri kalanında her cevabımda zorlanmıştım. Onun orada hastanede bekliyor olduğunu biliyordum, burada konuşmayı kesip hemen yanına gitmemek için kendimi zor tutuyordum her an.
Özlemiştim ben onu. Bir yıldır öylece yoğun bakımdaydı. Tam oldu derken, tam birbirimizi affedecekken şimdi o yatağa bağlanmış kalmıştı. Bu beni paramparça ediyordu.
Bu yüzden her gün artık rutinim olan şeyi yapıyordum üzerimi değiştirirken. Ağlamamı tutmaya çalışmak. Şükürler olsun ki program bitmişti ve gidiyordum; en huzurlu olduğum yere.
Kabinden çıkıp kenardaki siyah montunu giyerken telefonumu elime aldım. Kilit ekranını açmak kalbimin teklemesine yardımcı olmuştu çünkü çok fazla cevapsız arama ve mesaj vardı.
Korktum, yemin ederim o kadar korktum ki.. Namjoon'u aradım hızla. Telefon çalarken ben nasıl o karda kanalın stüdyosundan fırlayıp koşarak hastaneye yetişeceğimi hesaplayamadım.
"Alo Roseanne?" dediğinde Namjoon, sesindeki mutluluk yüzünden duraksamak zorunda kaldım. "Jungkook uyandı!"
Jungkook uyandı.
Adımlarım bu sefer mutluluğum yüzünden hızlanırken Namjoon'a cevap vermeyi bile unutmuştum. Kar yağıyordu, soğuktu, üşüyordum fakat ne önemi vardı ki? Jungkook uyanmıştı bir kere.
Hastanenin bahçesine vardığımda nefeslerin birbirine girmişti. O gecenin karanlığında, orada beni bekleyen bedeni seçebildim. Hem, nasıl seçemeyeyim ki? Jungkook'tu o.
Bu yüzden koştum. Nasıl koşmadan durabilirdim zaten? Adımlarım kara gömülse dahi hızımı kesmedim ve hastane kıyafetlerinin üzerine siyah bir kaban geçiren Jungkook'un yanına vardım.
Konuşamadım. Tanrı şahidim ki çenem kilitlendi ve istemsizce bir hıçkırık kaçtı dudaklarımdan gözlerine bakarken. Diri diri karşımda duruyordu ve bana gülümsüyordu. Bunun da gördüğüm rüyalardan biri olmaması için yalvarıyordum Tanrıya.
"Rosie.." diye mırıldandığında gözyaşlarım kontrolüm dışında akmaya başladı. "Rosie." dedi bir kez daha.
"Jungkook," dedim hıçkırmaya devam ederken. Bir an bile beklemeden kollarımı boynuna doladım. Onun elleri de belimi buldu. "Jungkook.." Adından başka bir şey de diyemiyordum.
Kaç dakika öyle kaldık bilmiyordum fakat ayrılmamıştım ondan. Bir süre sonra o ayrıldı zaten. Parmaklarıyla yaşlarımı sildi yavaşça.
"Özür dilerim." Sesim çok kısık çıkmıştı.
Derin bir nefes aldı. "Ben özür dilerim."
"Yaşıyorsun," dedim saçma bir şekilde kendimi inandırmaya çalışarak.
"Yaşıyorum." diye tekrarladı beni.
"İyisin," dedim kollarına tutunarak.
"İyiyim." diye onayladı beni gülümseyerek.
"Seni seviyorum."
Duraksadı. "Beni seviyorsun.." Gözündeki yaş yanağına süzüldüğünde alnını alnıma yasladı.
"Korktum Jungkook, çok korktum. Ödüm koptu bütün yıl. Öleceksin sandım tamam mı? Öleceğim sandım. Karşına geçip konuşurken cevap ver istedim. Yapamadım. Düşünemedim öldüğünü. Ne yapardım ben? Nasıl yaşardım Jungkook? Gerçekten-"
Art arda dizdiğim tüm bu cümleleri öpücüğüyle boğazıma dikti. Bu his.. Gerçekten yıllar geçmişti. Gerçekten onu özlemiştim. Beni delirtiyordu, deliriyordum, hâlâ burada olduğuna inanamıyordum.
Dudaklarımdan sesli bir şekilde ayrıldığında gülümsüyordu. "Her şey rüya gibi geliyor.." dediğinde onu yalnızca kafama onayladım. "Yayınını da izledim."
"Hey," dedim omzuna vurarak. Biraz utanmıştım belki de. Sonra duruldum. "Hepsi bitti mi Jungkook?"
"Bitti sevgilim," Dudakları yanağıma vardı ve yumuşakça öptü elmacık kemiğimi. "Hepsi bitti."
Göz kapaklarım titrediğinde boynuna daha sıkı sarıldım. "Başardık, değil mi?"
Kafasını salladı. "Başardık. Çünkü," Bedenimi uzaklaştırıp yüzümü avuçladı. "Çünkü biz birlikteyken başaramayacağımız hiçbir şey yok."
Birlikteyken başaramayacağımız hiçbir şey yok.
Jeon Jungkook ile birlikteyken başaramayacağım hiç bir şey yok.
Jeon Jungkook'a aşıkken başaramayacağım hiçbir şey yok.
Çünkü biliyorum, dünya tek olsa da; biz ikimiziz.
•
uzun bir final konuşması yok, bir de böyle beni ikilemde bırakıp üç kere baştan yayımladığım bir fice bir şeyler yazmaya çok hevesli değilim sadece hoşuma gidiyor kurgusu, burada dursun
yazım dili ve betimleme hatalarım var, yeni ficlerime gelin daha mutlu olursunuz
iyi günler
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gone
Fanficseni ilk gördüğümde düşündüm, ne tuhaf bir yabancı. şimdi yeniden yabancılarız, bu sefer anılarla birlikte. rosékook. ✓