Aynanın önünde dans etmeye başlayalı saatler oluyordu. Ne olursa olsun hareketler bana güzel gelmiyor, her seferinde daha da batırıyor gibi hissediyordum.
Son hareketi de yaparak şarkıyı kapattım ve terden alnıma yapışmış saçlarımı geriye attım. Koreagrafiyi en geç bir haftaya yetiştirmem gerekiyordu, bir de ön elemeler vardı yarın. Bunlara rağmen hâlâ içime sinen bir şeyler çıkaramamıştım ortaya. Elime aldığım su şişesini kafama dikledim direkt.
Dinlenmeye zaman yoktu, çıkış yapmak istiyorsam daha çok çalışmalıydım. Dinlemekten artık ezberlediğim şarkıyı tekrardan başlattım ve aynanın karşısında pozisyon aldım.
Nakarata kadar her şey çok güzel ilerliyordu. Adımlarımın sertliği olsun, hareketlerin hızı olsun idare edebilecek kadar iyiydi. Ancak ne oluyorsa nakaratta oluveriyordu. Şarkının bu kısmında istediğim uyumu asla yakalayamıyordum.
Nakaratı defalarca başa sararak farklı pozisyonlar denedim. Neden olmuyordu ki? Hiçbiri yeterli değildi, eğer bunlarla gidersem diğer stajyerler beni yerdi.
Prova odasının kapısı aniden açılırken dansı aceleyle bırakarak müziği kapattım. Acaba çok mu ses çıkarmıştım da gelmişlerdi?
Odanın girişinden tamamen siyahlara bürünmüş bir adam girdi. Tam kim olduğunu soracağım sırada maskesini ve şapkasını çıkarmasıyla tüm laflarımı yutmak zorunda kaldım.
Jeon Jungkook'tu bu! BTS grubunun makneası olan!
Hızlıca çantamı toparlamaya çalıştığımda, "Sen burada mıydın?" diyen şaşkınlık nidası kulaklarımı tırmalamıştı. Hafifçe kafamı salladıktan sonra çantamı ve eşyalarımı alarak odadan çıkmaya yeltendim.
"Hey! Dursana!" Duracak gibi oldum ama durmadım. Odadan çıkarak koridorda ilerlemeye başladım. Kural 54, hiçbir stajyer hiçbir idolle konuşamaz!
Peşimden gelerek kolumu yakaladığında etrafa bakındım kimsenin olup olmadığını anlamak için. "Lütfen provana devam et, kendime başka boş bir oda bulacağım." Gözlerimi birkaç defa kırpıştırarak ilk defa buluşturdum hareleriyle. Ancak bu çok kısa sürmüştü. Bakışlarımı hızlıca çekerek geldiğim odaya geri döndüm.
Onunla görülmem bile üç yıllık stajımı yakardı. Bunun farkında mıydı acaba? Tabii ona bir şey olmuyordu, cezasını çeken bendim.
Odaya tekrardan girdiğimde bir köşeye geçtim ve çantasını alarak çıkmasını bekledim. Bana yaklaşarak arkamdaki dolapta olan çantayı da aldı.
Geri çekileceği sırada kulaklarıma dolunan kapı sesiyle onu hızla açtığı dolaba ittim -tabiri caizse fırlattım.
İçeri giren Yeonjun'a gülümsedim çaktırmamaya çalışarak. O da burada bir buçuk seneye yakındır stajyerdi ve çok çalışıyordu.
Kaşlarını çatarak neler olduğun anlamaya çalıştı. Fazla mı gergin görnüyordum dışarıdan? Gülümsedim ona, o da bana kısa bir süre daha bakıp sandalyenin üzerindeki hırkasını aldı.
"Görüşürüz Chaeyoung?" dedi beni teyit etmek ister gibi. Rahatlamaya çalışarak el salladım. Çıkmadan son kez bana ve elimi yerleştirdiğim dolaba garip bakışlar attı.
O gider gitmez kendimi dolabın önünden çektim. Jungkook ise hafif şaşırmış hâliyle dolapfan çıktığında kapıya yönelerek koridoru kontrol ettim. Kimse yoktu.
"Gideyim artık ben." Ona 'bi zahmet!' demek istesemde yalandan gülümseyerek yuttum sözlerimi. Dışarı çıktığında kendimi parkeye attım.
Onunla konuşurken çok stres olmuştum. Bir kere Jeon Jungkook'tu o! Yine de ben onunla konuşmaktan değil, konuştuğumuzun görülmesinden strese girmiştim.
Kafamı iki yana sallayarak ayağa kalktım. Yarın ön eleme vardı ve bunlarla uğraşacak vaktim yoktu.
•
Gergince sahne arkasından dışarıyı gözetliyordum. Ceo tam ortada sandalyesine kurulmuş elindeki kağıtlarla ilgileniyordu. Seyirci koltuklarında ise beklemediğim kişiler vardı!
Bighit bünyesinde bulunan idoller ve çıkış yapmaya yaklaşmış kıdemli stajyerlerdi bunlar!
Nefesimi derince vererek rahatlamaya çalıştım. Sakince gidip performansımı sergilemeliydim. Evet, tam olarak bunu yapmalıydım. Benim gibi korku ve gerginlikle bekleyen stajyerleri görmek rahatlama işini biraz zorluyordu.
Tek tek çıkıp sahnede hünerlerini gösterdiler. Herkesin ardından büyük alkışlar kopuyordu ve geri gelen herkes hâlinden memnun görünüyordu.
Sıra bana geldiğinde gözlerimi yumarak sahneye çıktım. Açmaya korkuyordum kirpiklerimi. Ne bekliyordu beni orada mesela? Merak etmiyordum, dış dünyayı kesinlikle merak etmiyordum. Korkuyordum ben. Sahneden her an inecek gibi hissediyor, dizlerimin bağı her an çözülmeye hazır duruyordu.
Arkadan verilen şarkıyla hafif dansıma başladım. Şarkı hafiften hareketlenirken göğüs kafesimde bana cesaret veren kuşuma uyarak araladım göz kapaklarımı.
Nakarata giriyordu şarkı işte, o en korktuğum kısma. Kafamı kaldırır kaldırmaz gözlerime değen parıltılı gözler saniyelik durdurmuştu beni.
Kocaman bir gülümseme bahşetti bana. Gözlerini yumdu ve kafasını hafifçe salladı. Yapabilirsin diyordu bana, yapabilirsin..
Ayaklarımı yerden kestim anlığına. Oldu da, bir kere dönebildim etrafımda. İkincisini de aynı şekilde yaptığımda yüzümü seyirci kısmına çevirdiğimde Jungkook bana baş parmağını kaldırarak destek oldu.
Üçüncü kez de etrafımda döneceğimden gözlerimi ayırdım gözlerinden. Döndüm ve sol ayağımı yere koydum aniden. Sağ ayağım bu sert inişe gelememiş olacak ki kaydı parlak zeminde.
Hayallerim de kaydı bu parlak zeminde, ceo'nun kırıcı bakışları ile..
•
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gone
Fanfictionseni ilk gördüğümde düşündüm, ne tuhaf bir yabancı. şimdi yeniden yabancılarız, bu sefer anılarla birlikte. rosékook. ✓