Oy sınırı 28
Yorum sınırı 80Ertesi sabah sinir bozucu alarmın sesiyle uyanmıştım. Yatakta yan tarafa dönerek elimi komodine atıp susmak bilmeyen alarmı kapattım.
Yataktan hiç kalkmak istemiyordum gerçekten. Zaten oldukça güzel bir rüya da görmüştüm. Rüyamda Minho, fotoğrafımı beğeniyordu.
Gözlerimi kapatıp tekrar uyursam rüyama devam edebilir miydim acaba?
Bu fikri kafamdan atıp zorlanarak da olsa gözlerimi açmıştım. Esneyerek yatakta doğruldum. Gözlerimi ovup üstümdeki yorganı çekmiştim. Felix genelde erken kalktığı için kahvaltı çoktan hazır olurdu. Onunla yaşamanın güzel yanlarından birisi de benim için buydu.
Elimi yüzümü yıkadıktan sonra mutfaktaki arkadaşımın yanına gittim. Gözlerimi hala açık tutmakta zorlanıyordum. Felix bu halime gülmüştü. "Bugün daha enerjik olursun sanmıştım. Gece geç saatlere kadar Minho'yla mı konuştun yoksa?"
Gözlerim kapalıyken gözlerimi devirmiştim.
"Saçmaladın iyice Lix, ben kim Minho ile konuşmak kim?" Felix ağzına bir salatalık atarken konuştu. "Fotoğrafını beğenen mesaj da atar."
Işık hızında gözlerimi açmıştım. O az önce ne demişti öyle? "Rüyamı nereden biliyorsun?"
Felix'in kahkahaları mutfakta yankılanırken bir yandan da bana laf yetiştirmeye çalışıyordu. "Gerizekalı rüya sanmış!"
Ona anlamsız bakışlarla bakarken sonunda gülmeyi durdurabilmişti. Peynir sürdüğü ekmeği ağzıma uzatırken tekrar konuştu. "Rüya değildi Jisung."
Nasıl ya? Ne demek rüya değildi?
İnanamazlık, küçük çaplı krizler ve boğulma tehlikeleriyle geçen kahvaltımızın ardından hazırlanıp evden çıkmıştık. Her zamanki gibi eşofmanlarımı giymiştim. Hoodiemin kapüşonunu kafama geçirdiğimde Felix ile beklediğimiz otobüs de gelmişti.
Sıkıcı bir yolculuğun ardından kampüse geldik. İlk dersimiz beş dakika içinde başlıyordu. Minholarla olan ortak dersimizdi.
Heyecanla amfiye giren Felix'in peşinden aynı şekilde ben de girmiştim. Felix direkt olarak kendini Changbin'in yanına atarken benim de gözlerim Seungmin'i aramıştı.
Arka taraflarda olduğunu gördüğümde yanına doğru adımlamaya başlamıştım Minho henüz ortalıkta gözükmüyordu.
"Jisung! Nereye gidiyorsun? Yanıma gelsene."
Felix'in sesiyle o tarafa dönüp önündeki kağıda bir şeyler karalayan Seungmin'i işaret ettim. Parlayan gözlerle bu sefer ona bağırdı. "Seungmin! Yanımıza gel lütfen!"
Seungmin hızla önündeki defteri kapatıp şaşkın bakışlarını önce kafasını Changbin'in omzuna yaslayıp dudak büzerek ona seslenen Felix'e, ardından ona doğru gelmekte olan ayaktaki bana çevirmişti.
Seungmin'in kararsızlığı suratından okunurken kahverengi gözleri arkamda bir noktaya sabitlendi ve suratına bir gülümseme yayıldı.
Çantasını ve defterini alıp anında koluma girerek bizi Felix'in yanına çekiştirmeye başlamıştı. "Hadi Jisung oturalım!" Şaşkınca suratına baktım.
Seungmin Felix'in yanına yerleştiğinde beni de kendisiyle birlikte diğer tarafına çekmişti. Kaşlarımı çattım. Ona doğru yaklaşarak konuştum. "Sen ne saklıyorsun benden? Şu defteri ver bir bakayım."
Tam ağzını açıp bir şeyler söylemek üzereydi ki sol tarafıma yerleşen bir beden yüzünden konuşamamıştı.
Bu bedeni görmesem bile oturuş şeklinden, nefes verişinden, vanilyanın kendi kokusuna karışmış mest edici kokusundan tanırdım.
"Selam."
"Selam dostum." Changbin cevapladı. Ben hariç herkes ona dönmüştü. Açıkçası ortada hiçbir şey olmamasına rağmen yanmaya başladığımı hissediyordum. Kafamı sıraya gömdüm. Felix ve Seungmin'in gülmemek için kendilerini tuttuklarını duyabiliyordum.
Dersin başlamasına çok bir şey kalmamıştı ki sınıfa koşar adımlarla Hyunjin girdi. Nefes nefese gözüküyordu. Hemen arkasından ise dersin profesörü girmişti. O da nefes nefeseydi.
Hyunjin elini yumruk yapıp havaya kaldırdığında herkes onu alkışlamaya başladı. Bizimkiler ise gülüyordu. Kafamı çevirip sıradan kaldırmadan Minho'nun gülüşünü izledim. Tanrı aşkına çocuğun dibindeydim ve yakalanmam an meselesiydi.
Fakat gülüşü öyle güzeldi ki gözlerimi çekemiyordum işte ne yapayım?
Ben dalmış gitmişken Hyunjin kendini Minho'nun diğer tarafına atmıştı. Minho ile ellerini çakıp selamlaştıktan sonra sessizce konuştu. "Moruğa bak beni geçebileceğini sandı. Yaşına bakmadan benimle yarışıyor."
Bu cümlesi gülmeme sebep olurken Minho'nun bakışlarını bana çevirdiğini hissetmiştim. Gözlerim tekrar onu buldu. Keskin çene hattı bu açıdan daha fazla belli oluyordu.
İkimiz de birbirimizin yüzünü incelemeye dalmıştık taa ki profesör derse başlayıncaya kadar.
Zor da olsa gözlerimi çekip doğruldum. Dersi tabii ki dinleyemeyecektim. Bütün ders boyunca Minho'nun dizime değen dizini düşünecektim.
Kafamı tekrar sıraya koydum, Seungmin'e doğru bakıyordum. O ise anında derse odaklanmıştı. Chan hyung bir iki sıra arkamızdaydı çünkü. Onun işi kolaydı. Derince bir nefes alıp dersin bitmesini bekleyecektim.
İlk bir saat sorunsuz - dizlerimizin birbirine çarpıp durması yüzünden hızlanan kalbim hariç- geçmişti ve ben bir kere olsun kafamı kaldıramamıştım.
Gözlerim Felix'i bulurken bana kaşlarıyla arkamı işaret etti. Bense anında kaşlarımı yukarı kaldırarak reddetmiştim. Sonrasında ise ağzını oynatarak 'dönsene gerizekalı' demişti.
Aciz kalbimi hazırlayarak yavaşça diğer tarafa döndüm, dönmemle birlikte Minho'nun yüzünü dibimde bulacağımı düşünmemiştim. Anında kalbim ağzımda atmaya başlarken geri çekilmeden, kapalı göz kapaklarını inceledim.
Aynı benim gibi kafasını sıraya koymuş, sanırım uyuyordu. Yüzüme bir gülümseme yayılmaması için kendimi çok zor tutuyordum. Hafifçe aralanmış dudaklarına baktım istemsizce. Bir kere öpmek için her şeyimi verebileceğim dudaklarına.
"Neden nefesini tutuyorsun?" Aniden konuşan Minho yüzünden ufakça yerimde sıçramıştım. Nefesimi tuttuğumu o an fark ederek seslice verdim. Bu onu güldürmüştü. Ne diyecektim şimdi?
Minho gözlerini açarak yüzüme baktı. Sırıtması büyürken duymayacağımı düşünerek mırıldanmıştı. "Tatlısın."
Ama ben duymuştum.
—
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Write Your Own Story /Minsung
Fanfiction(TAMAMLANDI.) "Hadi ama Jisung, kim kendi yazdığı kitaba ağlar ki?" Felix'in sesiyle gözyaşlarımı tekrar silmiştim. "Ama Lix, Minho'm ölüyor!" - 1Month ile bağlantılı ama bağlantılı değil de. Onu okumazsanız bir şey kaybetmezsiniz. Yani en azından...