Sınır yok sebebi sonda lütfen okuyun tm mı yok diye de yorum yapmamazlık yaparsanız küserim söylim
Gecenin ilerleyen saatlerinde içkinin yavaş yavaş kanıma geçmesiyle birlikte çok daha fazla konuşkan ve enerjik hissediyordum. Havanın soğumasıyla büyük evin içine girmiştik, gerçekten kocamandı.
Her yer boydan boya camlarla kaplıydı, aynı bahçedeki gibi içeriye de sarı ışıklar hakimdi. En sağ köşede yukarıya çıkan bir merdiven bulunuyordu. Hemen önünde içecek tezgahı vardı. Kaç metre uzunlukta olduğunu şu an sayamazdım bile.
En sol köşede işe krem ve kahverenginin ev sahipliği yaptığı geniş koltuklar vardı. Orta kısım boştu, sadece kokteyl masaları vardı. Yine ortadaki duvara doğru önceden piyano bulunduğunu tahmin ettiğim bir basamaklık bir çıkıntı vardı. Şu ansa birkaç kişi şarkı söylüyordu, kalabalığa.
Kaçıncı olduğunu saymadığım bir bardak daha alırken keyfim fazla yerindeydi. Felix deli gibi sarhoş olmuş, şarkı söyleyenlerin ortasına atlayarak mikrofona uzanmaya çalışıyordu. Changbin ise onu oradan uzaklaştırmaya.
Seungmin de Felix ve bana uyarak çok içmişti, ama herkesin aksine Chan hyungun kucağına bacaklarını yan bir şekilde uzatıp uyuyakalmıştı. Jeongin, Hyunjin ve Yeji ortada gözükmezken ben Minho ve Ryujin ise koltukta oturuyorduk. Ortamın oldukça tuhaf olmasını bekliyorsanız yanılıyordunuz, ben de öyle bekliyordum ama değildi işte.
Ryujin başını omzuma koymuş salonu incelerken bir şeyler anlatıyordu. Minho ise diğer yanımda sakince oturuyordu. Çok fazla içmemiş gibiydi. Ya da dayanıklıydı, bilmiyorum.
Elime aldığım diğer bir bardağı kafama dikecekken Ryujin atılmış ve tutmuştu. "Jisung yeter artık."
Dudaklarımı büzdüğümde Minho'nun bakışları anında dudaklarıma kayarken -beynimin bana oynadığı bir oyun da olabilirdi çünkü sarhoştum.- Ryujin ise göz devirmiş, "İyi, ne yaparsan yap seni eve ben götürmem söyleyim." diyerek yanımdan ayrılmıştı.
Oflayarak Minho'ya döndüm. Koluna girip başımı omzuna yaslamıştım. Sarhoşken fazla özgüvenli olduğumu söylemiş miydim?
Kokusunu içime çekerken iyice sırnaşmıştım bedenine. Sarsılan göğsünden dolayı güldüğünü anlamıştım. "Jisung..."
"Hmm..." gözlerimi kapatırken söylendim tam ağzını açacaktı ki sinirle kafamı kaldırmıştım.
"Niye bu kadar çok parfüm sıktın?" Çıkışmama şaşırmış olacaktı ki bir süre duraksamış, cevap vermek için ağzını açtığında bense tekrar susturmuştum onu."Kendi kokunu çok baskılamış, bir daha az sık." Tekrar kafamı omzuna koyarken gülmüştü. "Olur, az sıkarım." Burnumu gömleğine sürttüm. O sırada mikrofondan Felix'in sesini duymamla gözlerim parlamıştı. Ayağa kalkıp resmen yanına fırladım. Minho beni yakalamak için öne doğru atılsa da geç kalmıştı.
Biz Felix'le bağıra bağıra şarkı söylerken Changbin alnını sıvazlamış ve Felix'i kucaklayıp zorla sahneden indirmişti. Felix Changbin'in sırtını yumruklayıp "Bırak beni lan!" diyerek bağırmaya başlamıştı. Sonra ise "Oha..." diyip vurduğu yerlerin ne kadar sert olduğunu fark etmişti. Ellerini arsızca sevgilisinin sırtında gezdirip kıkırdamaya başlamıştı.
Bense o arada bir bardak daha içmiş, tam ona kahkahalarla gülüyordum ki birden bileğimden çekilmemle kendimi sahneden aşağıda bulmuştum.
Pekala, biri neden üç tane Minho gördüğümü söyleyebilir mi?
"Bir, iki, üç... *hık*." İşaret parmağımı uzatmış önümdeki Minhoları sayarak gülüyordum.
"Oha lan cennet."O sırada Minho, gitmek için hazırlanan Chan hyungun yanına beni de sürükleyerek götürüyordu.
Gülerek kollarımı Minho'nun beline sarmıştım sıkıca. "Beni götürür müsün?" Yanağımı göğsüne sürttüğümde Chan hyung Minho'ya öldürecekmiş gibi bakıyordu. "Jisung, gel ben götürürüm seni."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Write Your Own Story /Minsung
Fanfiction(TAMAMLANDI.) "Hadi ama Jisung, kim kendi yazdığı kitaba ağlar ki?" Felix'in sesiyle gözyaşlarımı tekrar silmiştim. "Ama Lix, Minho'm ölüyor!" - 1Month ile bağlantılı ama bağlantılı değil de. Onu okumazsanız bir şey kaybetmezsiniz. Yani en azından...