Oy ve yorum yapmayı unutmayınnn:)
~~~~~~~~~~~~~~
Günler su gibi akıp geçerken Serra daha da bitkin düşüyordu. Artık ayakta durmaya mecali kalmamıştı. Bebekleri için bişeyler yapmak istiyordu ama yaşadığı fazla stres ve üzüntüden yerinden bile kalkamıyordu.
Bir yandan da soruşturma devam ediyordu. Murat Bey bu konuyla ilgilenirken Reyhan ve Aslı hanım ellerinden geldiği kadar Serra'nın yanında olmaya çalışıyordu.
Reyhan hanım hergün torunlarının yanına gelip güzel şeyler anlatıyordu. Bazen yanında fotoğraf albümleriyle geliyor Batın'ın küçüklük resimlerine bakıgor anılarını anlatıyordu.
Herkes biraz olsun Serra'ya iyi gelmeye çalışıyordu.
Bebeklerin doğumuna 1 ay kalmıştı.
Serra bir an olsun onun döneceğinden ümidini kesmiyordu. Aralarında öyle bir bağ vardı ki; ona bir şey olsa hissederdi biliyordu. Artık karargaha gidemiyordu ama sürekli haberler geliyordu. Onları aramak için bir ekip daha yola çıkmıştı dün gece.
Şimdi ise kendi evlerinde heyecanla camın kenarında onu bekliyordu. Sıkılmadan, usanmadan, bıkmadan...
Beklerken aklından anılarını geçiriyordu. En güzel, en özel ve paha biçilemez anıları...
Eliyle karnını okşadı ve onlarla konuşmaya başladı.
"Babanız gelecek biliyorsunuz değil mi? Siz de sakın ümidinizi kesmeyin tamam mı? O hisseder çünkü. Ümidinizi kestiğinizi hissederse üzülür. Onu üzmeyelim tamam mı anneciğim?"
Gözlerini kapatıp içli bir nefes verdi. Çok özlemişti gözlerini kapattığı anda ela gözleri düşüyordu önüne.
Koltuktan kalkıp kitaplığa ilerledi ve en sevdiği kitaba uzandı; Tutunamayanlar...
Kitabı rastgele sayfaları açarak okumaya başladı.
Şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin kitap okumuş olmayı isterdim" dedi: Gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek: "Seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda..."
Duyguları anlatan her bir satırın üstünü defalarca kez çizmişti. Defalarca kez üstündem gitmişti. Her okuyuşunda satırlardan kalbine ılık ılık birşeyler akmıştı. Aşk akmıştı...
Şimdi ise özlem...
Bana yaşamasını öğretmediler. Daha doğrusu, bana her şeyin öğrenilerek yaşanacağını öğrettiler. Yaşanarak öğrenileceğini öğretmediler..
Onun içinde öyle olmuştu. Aslında Yılmaz ailesiyle tanışana kadar kimse ona birşey öğrermemişti. Yaşamayı bile kendisi öğrenmişti. Alışmayı öğrenmişti, ya da öğrenmek zorunda kalmıştı.
İnsanlar! Neden kaybolup gitmeme seyirci kalıyorsunuz? Benden ne kötülük gördünüz? İnsanlar, duygusuz bir telaşla kaçışıyordu. Çok zayıfladım insanlar! Belki de kaçmak istediğim bir işe farkına varmadan sürüklüyorsunuz beni. Oysa, ne kadar korkuyordum beni tutmanızdan. Ne kadar tutucu görünüyordunuz. Ne hileleriniz vardı. Ne kadar zayıf bağlarla bir arada tutuyormuşsunuz toplumu. Benim ayrılmama seyirci kalmanız ne kadar dehşet verici. Sonra, durum artık saklanamayacak bir şiddet kazanınca, şaşırmış görüneceksiniz. Sahte bir şaşkınlık göstereceksiniz...
Eğer Ali Yılmaz onu bulmasaydı şuan ne halde olurdu? İnsanlar ona acıyarak bakardı. Oysa o küçük bir kızdı. Küçüklüğünde arkadaşlarıyla oynamak isterdi ama ne annesi ona süslü elbiseler almıştı ne de babası güzel oyuncaklar...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bordo Bereli Prensim
ChickLitO arada telsizden bir ses yükseldi."İşime çomak sokmaktan hiç bıkmayacaksın değil mi komutan? Sonun abin gibi olacak ama sen hâlâ direniyorsun. Peki bana uyar. Senin canını büyük bir zevkle alacağım binbaşı." Batın, dişlerini sıkmaya başladığında kı...