14.Bölüm "İddia"

3.5K 190 51
                                    

Eveet biraz uzun bir zaman oldu çook özür dilerim ama 8. Sınıf öğrencisiyim ve biliyorsunuz ki LGS ye çok az bi zaman kaldı. Çalışmam gereken konular vardı. Neyse bakalım nasıl bir bölüm yazacağım bende merak ediyorum...

~~~~~~~~~

Hissizlik... Evet şuanki ruh halimi açıklayacak tek kelime bu. O adamı yedi sene sonra tekrar görmek... Kafam o kadar karışmıştı ki ben ne yapmam, ne hissetmem gerektiğini bilemiyordum. Ölmemişti... Ama nasıl?

Karşımdaki kayalıklara baktım. Ucu bucağı yoktu. Aynı düşüncelerim gibi...

Yan tarafımda bir hareketlilik hissettiğimde tepki vermedim. Ondan önce kokusu gelmişti zaten.

Bir müddet sessizce bana baktı. Ama dayanamayıp "O adamı mı düşünüyorsun?" diye sordu.

Kafamı çevirip ela harelerine baktım. Gözleri daha önce hiç görmediğim bir yoğunukta bakıyordu. Hani az önce dedim ya ucu bucağı olmayan dağlar... Gözleride öyleydi. Bakınca derinlerine iniyordum.

Birkaç dakika daha gözlerine baktım fakat daha sonra oturuşumu dikleştirip karşımdaki manzaraya baktım.

Kafamı salladım. "O adam..." devamını getirmek için doğru bir söz arıyordum, bulmuştumda fakat nasıl diyeceğimi bilmiyordum.

Biraz daha bekledim ve kafamı çevirip tekrar derin derin bakan gözlerine odaklandım.

"O adam, benim rüyalarımı kâbusa çeviren adam... Zamanında çok berbat bir hayat içerisindeydim. Ben... Yılmazların gerçek kızı değilim." derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım ve akmayı bekleyen göz yaşlarıma izin verdim. O sadece bana bakıyordu. Hiçbir şey demedi, diyemedi. Şaşkındı çünkü...

"Bundan yirmi beş sene evvel Şırnak'ta doğdum. Annemi doğum sırasında... Kaybettim. Yani onu hiç tanımadım... Sonra babam... Asla tanımak istemeyeceğim, şuan akan göz yaşlarımın sebebi ama herşeyden önce onlarca askerin şehit düşme sebebi... Evet ben o adamın kızıyım. Sekiz yıl... Sekiz yıl o adama mağruz kaldım. Ama nasıl biliyor musun? O zevk için beni döverken, ben aldığı her kurşun yarası için ağlayarak. Benim bir adım bile yoktu ki... Bana hep Havin derlerdi. Annemin adıymış... Sonra birgün bizim olduğumuz kampa baskın yapıldı. Tabii ben büyük çadırda ellerimi kulaklarıma bastırmış ve diz çökmüş bir şekilde, bir kenarda bekliyordum. Bu cehennemin bitmesini, oradan çıkmayı ama en çok kutulmayı istiyordum... Bir süre sonra sesler kesildi ve ben koşarak dışarı çıktım. Yerde yatan insanlar vardı ama ben sadece birini aradım. Onu. Buldumda... Koşarak yanına gittim. Yerde yatıyordu ve her tarafda kan vardı. Sadece ağladım ona bakarak... Sonra ne oldu biliyor musun? Bana 'herşey senin yüzünden, senden nefret ediyorum' dedi... Kim kaldırabilirki bunu? Sekiz yaşındaki küçük bir kız mı?.. Birşey diyemedim sadece daha çok ağladım. Ayaklarımda birşey yoktu ve her tarafı kan olmuştu ama benim ruhum o kadar çok acıyorduki canımın acısı hiçbir şeydi... Bekledim biliyor musun? Başında oturup bekledim. O sırada yanımda bir çift postal belirdi. Kafamı kaldırdım ve gelen kişiye baktım. Yeşil kamuflajı ve dik duruşu ile bana bakıyordu..." biraz duraksadım ve derin bir nefes aldım. Göz yaşlarım usulca akmaya devam ediyordu. O ise dikkatlice bana bakıyordu ama her cümlemde daha çok şaşırdığı belliydi.

"Sonra yanıma çöktü ama ben biraz ürküp geri gitti. Bana tebessüm ederek 'Sakin ol küçük kız, ben Binbaşı Ali Yılmaz' dedi. O zaman ondan asla korkmamam gerektiğini ve ona güvenmem gerektiğini hissettim... O adam için çok endişelenirdim ama hep Türk Askerlerine hayrandım biliyor musun? Bir keresinde de yaralı bir asker görmüştüm ve ona yardım etmiştim. Tabii babam öğrendiğinde beni yine dövmüştü..." histerik bir şekilde güldüm.

Bordo Bereli PrensimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin