Yine, yeni ve yendien burdayım... Aslında yazarken karakterlere biraz üzülüp bazen sinirleniyorum hani neden öyle yaptın falan sonra benim yazdığım dank edince 'ben yazdım tabi yapıcaksın' oluyo. Neyse nasıl bir bölüm olucak bakalım malum bende daha yazmadım.
Keyifli okumalar:)))
~~~~~~~~~~~~~~
Serra'dan
Ölüm... Kendini her an hatırlatan bir gerçekti. Hatta öyleki bu yalan dünyadaki tek gerçekti. Etrafda ölüm sessizliği vardı. Ama bu sessizlik insanı sağır edicek türdendi. Soğukluk vardı ama bu soğukluk da insanın içini yakabilecek türdendi.
Hastahaneye nasıl geldiğimi, ne halde geldiğimi unutmuş abime sarılıp kapının açılmasını bekliyordum. Herşey biranda olmuştu. En son hatırladığım şey ise abimin bağırışlarıydı ama ben o ara transa girmiş gibiydim.
"Serra... Bırakmaz dimi bizi. Hem ben daha anneme söyliyecektim çok istediğin gelini sana buldum diyecektim..." abimi ilk defa böyle ağlarken görüyordum. Çok...Çok çaresiz gibiydi hatta savunmasız.
"Tabiki bırakmaz abiciğim. Daha ben onunla çok uğraşacağım. Şimdi kötü görümce olmamı istemiyorsan ağlama daha fazla." dedim sakinleştirmeye çalışarak.
Canı çok fazla yanıyordu. Hissedebiliydum. Çaresizlik insanın elini kolunu bağlıyor, tamamen savunmasız hale getiriyordu. Şuan sanki en değerli eşyasını kaybetmiş küçük bir çocuk gibiydi. Onun bu haliyle anlamıştım. Sevgi koşulsuz olandı. Sevgi kaybedince yarım kalmaktı.
Ameliyathanenin kapısı açınca biranda ayağa kalktık abimle. Doktora umutla bakıyorduk. "Durumu nasıl doktor? İyi mi?" diye sordu abim.
"Kurşunu çıkarırken biraz zorlandık onun için ameliyat biraz uzun sürdü. Kurşun kalbinin iki santim altına denk gelmiş ve damarların çoğu zarar görmüştü. Şimdilik hastanın durumu kritik iki gün daha yoğun bakımda tutup durumuna göre odaya alabiliriz. Sormak istediğiniz birşey var mı?" diye sordu. Batın'a baktığımda isteyeceği şeyi anlamıştım.
"Yanına girebilmemiz mümkün mü acaba?" diye sordu beni yanıltmayarak. O da Gül için çok korkuyordu. Sonuçta ona emanetti.
"Şuanlık biraz zor." deyince anlayışla kafamı salladım ve yanımızdan giden doktordan bakışlarımı aldım.
Abime döndüğümde donmuş bir şekilde ameliyathane kapısına bakıyordu. Onun bu haline dayanamayıp "Ben biraz hava alacağım."deyip çıkışa doğru yürüdüm, o anda gözlerimden tutmakta zorlandığım yaşlar firar etti.
Dışarı çıkıp kafamı kaldırıp benim içimin yanmasına tezat parlayan güneşe baktım. Sevdiklerimin canının yanmasını kaldıramıyordum. Ne zaman birinin canı yansa sevdiklerimden, benimde yanıyordu. Bu sanırım insanlara çok fazla bağlanmamdan kaynaklıydı.
Burnuma tanıdık bir koku gelince kafamı çevirip gelene baktım. "Kahve içer misin?" diyerek elindeki karton bardaklardan birini bana uzattı. Zarzor gülümseyer teşekkür ettim ve elindeki bardağı aldım.
"Abim nerede?" diye sordum ona dönmeden. Bana baktığını hissediyordum ama şuan kimseye bakacak durumda değildim.
"Doktoru tehtid edip beş dakika bile olsa Gül'ün yanına girmek istedi." dedi. Kafamı çevirdim yüzünde ufak bir tebessüm vardı. Anladığımı belirticesine kafamı salladım.
O sırada sessizliği bölen telefon sesi oldu. Telefonunu çıkartıp ekrana bakınca çenesi kasıldı. Hatta sadece çenesi değil tüm bedeni kasıldı. Omuzlarını dikleştirdi ve yanımdan kalkıp biraz uzaklaştı. Acaba onu bu kadar sinirlendiren neydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bordo Bereli Prensim
Literatura FemininaO arada telsizden bir ses yükseldi."İşime çomak sokmaktan hiç bıkmayacaksın değil mi komutan? Sonun abin gibi olacak ama sen hâlâ direniyorsun. Peki bana uyar. Senin canını büyük bir zevkle alacağım binbaşı." Batın, dişlerini sıkmaya başladığında kı...