Selamın Aleyküm agalar!
Son kıyağımı yapıp okul sezonumu açmadan bir bölüm daha sunuyorum sizlere. Umarım seversiniz demiyorum çünkü seveceğinizi biliyorum. :D
X ile ilgili tahminler geliyor. Kimisi doğru, kimisi yanlış... Bilmenizi isterim ki şu anda bile Yağmur ilmek ilmek işlenen bir planın parçası.
Oy vermeyi ve satırlar arası yorum yapmayı unutmayın please.
Keyifli okumalar dilerim...♡
-----------------------------------------------------------------------------------
"Seni çok özledim." dedim elimin tersi ile göz yaşlarımı silerek. "Dayanamıyorum. Senin gibi güçlü biri olamıyorum." Elimde tuttuğum çiçek buketini mezarlığın üzerine bırakarak arkamda beni bekleyen Toprak'ın kucağından kızımı aldım. "Anneciğim bak, anneannen burada uyuyor." Eftelya'nın yaşı küçükte olsa bu tarz şeylerin bilinci ile yaşamasını istiyordum. Neyin ne olduğunu anlasın, atalarını tanısın amacındaydım. Bunlar benim için önemli şeylerdi.
Günümüzde büyüklere olan hürmet son derece azdı ve bu beni korkutuyordu. İstediğimizi yapmadıkları bir an için bile çok çabuk nefret besleyebiliyorduk. Kendimizi haklı görüyorduk. Lakin ne büyük bir aptallıktı bu. Bizi besleyen üzerimize titreyen insanlara karşı duvar örmek. Hürmet etmemek. Saygı konusunu hiç açmıyordum. Çünkü bana göre saygı yaşa göre gösterilmesi gereken bir kavram değildi. Hak edilmesi gerekirdi. Bu yüzden beni terbiyesiz olarak adlandıranlar muhakkak oluyordu. Fakat tavrım herkese karşı aynıydı. Saygı istiyorsan bunun karşılığını göstermen gerekir.
Ben boş gözlerle mezarı izlerken kucağımdaki kızımın karşıya bakarak güldüğünü fark etmiştim. Mezar taşının yanına bakıyordu. Gülümsemesi tatlı kahkahalara dönerken şaşkınlıktan tepki veremez olmuştum. Kollarını benim boynuma dolayıp kafasını boğazıma saklamıştı fakat hala gülüyordu. Kime gülüyordu? Aklıma gelen düşünce ile tuhaf hisler içerisine girmiştim. Bebeklerin gözünde perde olmadığı ve bu yüzden farklı cisimleri görebildiği söylenirdi. Acaba şu an kızım anneannesini görüyor olabilir miydi? Mümkün müydü böyle bir şey?
"Anneciğim ne var orada?" Eftelya beni umursamadan hala boşluğa gülüyordu. Ağzında gevelediği cümleleri tam olarak anlayamıyordum ama konuştuğunu biliyordum.
"Bir sorun mu var?" Toprak'ın sorusuyla ona dönmüştüm. Kulağındaki telefonu ile beklenti içerisinde bize bakıyordu. "Bir şey yok, sen konuşmana devam et." Gözlerini kısarak beni incelemeye başlamıştı. Neye bakıyordu yok demiştim işte? Az sonra tatmin olmuş olacak ki telefonla konuşmaya devam etmişti.
'Başaramıyorum... Kızıma iyi bir anne olamıyorum. Ona kendi imkanlarımla bir gelecek sunamıyorum. Gerçi kendime sunamıyorum ki kızıma sunabileyim... Çok daraldım anne. İnan ki çok daraldım. İçimdeki birikmişlikler beni yoruyor. Gün geçtikçe içimdeki ışığın söndüğünü hissediyorum. Korkuyorum bir gün krize girip kızımı yetim bırakırım diye. Işığım sönerse hayatıma son veririm diye. Tek başıma kaldım, yapayalnızım.'
İçimden dile getirdiğim hislerimi anlatıyordum anneme. Toprak yanı başımdaydı. Sesli söyleyemezdim bunları. Her şeye bir kulp buluyordu. Ona göre derdimin olması garipti. Anlamıyordu beni. Her derdin devasını maddi olarak karşılamaya çalışıyordu. Zaten en büyük hatayı da burada yapıyordu. Yahu geçen gün canım sıkılıyor dedim verdiği cevap, 'evde hiç girmediğin odalar var onları gezebilirsin.' olmuştu. Mantıklı bir aklın ürünü değildi bu fikirler. Ev gezerek kimin can sıkıntısı geçerdi Allah aşkına?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERCESTE'NİN VAVEYLA'SI
ChickLit《Sevda kuşun kanadında, ürkütürsen tutamazsın.》 "Ve sen Berceste'm, ya bu fırtınada batıp kaybolacaksın ya da limanına sığınacaksın." "Sen benim limanım değilsin! Yeter artık kes zırvalamayı! Lütfen gitmeme izin ver, izin ver ki kendi fırtınamda kay...