Hoş geldiniz yavrularım. Nasıl gidiyor hayat?
Hemen en son kaldığımız yerden hız kesmeden devam ediyoruz. Neydi? Yusuf ölüyordu.
NOT: Bölümde bahsi geçen araba UBER tipi.
Medya: Yusuf Çınar
Oy vermeyi ve satırlar arası yorum yapmayı unutmayın please.
Keyifli okumalar dilerim...♡
-----------------------------------------------------------------------------------
"Tam 12'den vur. Aksi bir ihtimali kabul etmiyorum!"
"NE!?" Ne diyordu bu adam böyle? Kafayı mı yemişti? Bilmiyor muydu Yusuf'a bir şey olursa kendime gelemeyeceğimi? "HAYIR!" Yusuf'un ölmesine dayanamazdım. Bir daha onunla olamayacağım gerçeğini kabul etmiştim ama bunu asla. Hazmedemezdim. Ölmesinin sebebinin ben olduğumu bilmek bile delirmem için yeterli bir sebepti. Toprak bunu yapamazdı. Onu ne olursa olsun affedemeyeceğimi ön görmüş olması gerekirdi.
"TOPRAK HEMEN DURDUR ŞUNU!"
"Efendim emin misiniz?"
"HAYIR! HAYIR EMİN DEĞİL TOPRAK ONA DURMASI GEREKTİĞİNİ SÖYLE!" Gözümden akan yaşlar koltuğa değil kalbime damlıyordu. Bütün bedenimin alev alev yandığını hissedebiliyordum. Toprak ise tepki vermeden öylece bana bakıyordu. Sanki anlık olarak ne yapması gerektiğini unutmuş gibiydi. Benden böyle bir tepki beklemediği aşikardı.
"YALVARIYORUM BANA BUNU DA YAŞATMA!" Tepki vermediği her saniye biraz daha kötü oluyordum. Sanki ağzını hiç açmayacakmış gibi geliyordu. "DURDUR ŞUNU!"
"İptal." Tek kelime. Bu tek kelimelik cümle olmuştu beni kendime getiren. "Arabayı boşaltın." Toprak telefonu kapatarak yavaşça arkasına yaslanmıştı. Gözlerindeki hayal kırıklığının büyüklük derecesini görebiliyordum. Bir kolunu göğüs kafesinin altına, diğer kolunu da onun üzerine koyarak üstteki elinin baş parmağını çenesinin altına sabitleyip bana bakıyordu. Ben ise kendime gelmeye çalışıyordum. Az önce yaşayabileceğim olayı her saniye yaşama tehlikesi yeniden içime dolmuştu. Yusuf benim zayıf noktamdı. Ne kadar zaman geçerse geçsin zayıf noktamdı. Elden bir şey gelmiyordu. Unutmayı çok istemiştim ama olmamıştı.
"Onu seviyorsun." dedi sakince. Alt dudağını ısırarak yavaşça kafasını sallıyordu. "Hala onu seviyorsun."
"T-toprak-"
"Söylesene, ne yapmam gerekiyor? Onu unutup beni sevebilmen için daha ne yapmam gerekiyor!?" Hafiften yükselmeye başlayan ses tonu işlerin iyiye gitmeyeceğinin kanıtıydı. Oturduğu koltuğun ucuna gelerek avuçlarımı elleri arasına alıp dizlerinin üzerine koymuştu. Derin nefesler aldığını hızla kalkıp inen omuzlarından anlayabiliyordum.
"Bak ben sakinim. Normalde benim şu an yeri göğü inletiyor olmam gerekirdi ama ben sakinim yavrum. Kızım için, bizim için değişmeye çalışıyorum. Lütfen söyler misin bu yaptıklarımın senin gözünde hiç mi değeri yok? Bu kadar mı nefret ettirdim sana kendimi?"
"Toprak ben onu sevmiyorum." dedim titreyen sesimle. Bu dediğime ne kadar inanırdı bilmiyorum ama yine de şansımı deneyecektim. Söyledikleri içimde bir şeylerin kırılmasına sebep olmuştu. Kendimi kötü birisi gibi hissediyordum. Bir katil gibi. Katil olmak için yalnızca kan akıtmaya gerek yoktu. Ve ben suçumu çok iyi biliyordum.
"Yaa onu bi geç! Bi geç kurbanın olayım geç yaa! Soruma cevap ver. İhtimalini bile düşünemeyecek kadar mı sevmiyorsun beni?"
"B-ben çok, çok zor şeyler yaşadım. Suçlusuna baktığımda karşımda hep sen vardın Toprak." Hem cesurca konuşuyor hem de verebileceği tepkiden korkuyordum. "Beni o odalara hapsederken, zorla sahip olurken, döverken.. yalnızca sen vardın." Konuşurken o kadar zorlanıyordum ki kelimeler sanki ağzımdan çıkmamak için benimle savaşıyor gibiydi. Ağzımdan çıkanlar ise karşımdaki adama ulaşıp onu bozguna uğratıyordu. Omuzları düşmüştü. Duyduklarından hoşlanmadığını anlamak için alim olmaya gerek yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERCESTE'NİN VAVEYLA'SI
ChickLit《Sevda kuşun kanadında, ürkütürsen tutamazsın.》 "Ve sen Berceste'm, ya bu fırtınada batıp kaybolacaksın ya da limanına sığınacaksın." "Sen benim limanım değilsin! Yeter artık kes zırvalamayı! Lütfen gitmeme izin ver, izin ver ki kendi fırtınamda kay...