• 12.Bölüm •

5.3K 162 47
                                    

Hoş geldiniz ballar. Nasıl gidiyor oruç? Allah kabul etsin inşallah. Yeni bölüm ile geldim size. 

Bu arada önümüzdeki birkaç bölüm geç gelecek şimdiden söylemek istedim. 15 Haziran'a kadar 15. bölümü yetiştirmeye çalışacağım. 15 Haziran'da 15. bölümü yayınladıktan sonra eski düzenimize devam edeceğiz Allah'ın izniyle. =)

Eğer bu bölümü beğendiyseniz, oy vermeyi ve satırlar arası yorum yapmayı unutmayın plase. :*

Keyifli okumalar dilerim...

-----------------------------------------------------------------------------------

"Size yarına kadar müddet veriyorum. O zamana kadar Yağmur ölü olarak görünmez ise bizzat ben sizi ölü olarak gösteririm!"

Cümlesini tamamladığında yönünü camdan bana doğru çevirmişti. Beni gördüğünde telefon kulağında asılı kalmıştı, sadece şaşkınca gözlerime bakıyordu. Az önce hiç duymamam gereken bir şey duymuştum çünkü. Telefonu yavaşça kulağından indirip kapattığında artık sadece ikimiz kalmıştık. Ben hala söylediği şeyin ağırlığını kaldırmaya çalışıyordum. Ne demekti beni ölü olarak göstermek?  

Bana doğru bir adım attığında ben de bir adım gerilemiştim. Gerilediğimi görüp adım atmayı kesmişti. Kokudan bacaklarım titriyordu. Beni öldürecek miydi? Şu an ne yapmam gerekiyordu? Ya da bir şey yapmam gerekiyor muydu? Beynim bütün işlevini yitirmiş gibiydi. 

''Yağmur açıklayabilirim.''

''B-beni nasıl öldüreceğini mi?''

''Seni öldürmek mi!? Hayır, bu doğru değil.''

''Seni duydum.''

''Ve yanlış anladın, seni öldürmek yapacağım son şey bile değil. Ben seni seviyorum.''

Yine bir adım atmıştı ve ben yine geri çekilmiştim. Duracağını sanıyorken o bana doğru gelmeye devam ediyordu. Anın getirdiği korku ve panik ile arkamı dönüp koşmaya başlamıştım. Kaçmam ve saklanmam gerekiyordu, yoksa beni öldürecekti! Arkamdan bağırdığını duyuyordum ama pek dinlediğim sayılmazdı. Koşuyordum ama nereye gideceğimi bilmiyordum. Burası onun eviydi ve her yeri benden daha iyi biliyordu. Nereye saklanırsam saklanayım beni eli ile koymuş gibi bulabilirdi. Merdivenlerden giriş kata inmiştim, etrafa kısa bir bakış attıktan sonra burada saklanamayacağımı anlayıp bir kat daha inmiştim. Bu ev kaç katlıydı Allah aşkına? Bodrum katın da bir kat altına indiğimde evin en alt katında olduğumu anlamıştım. Bodrum katı da yukarıdaki katlar gibi sanmıştım ama hiç de öyle değildi. Evet, ışık yanıyordu ama duvarlar ve kapılar siyah renk ile boyalıydı. Çok kasvetli bir havası vardı. Hangi odaya girmem gerektiğini düşünürken Toprak daha fazla bağırmaya başlamıştı. Merdivenlerden aşağı indiğini duyabiliyordum.

''YAĞMUR! DERHAL ORTAYA ÇIK! BENDEN KAÇAMAYACAĞINI ÇOK İYİ BİLİYORSUN!''

Hala kapılara boş boş bakarken koridorun sonunda yan yana dizili üç kapı dikkatimi çekmişti. Bütün kapılar siyah renkte idi ama bu kapılar farklı renklerdeydi. En baştaki kapı koyu gri, onun yanındaki kan kırmızısı, en sondaki kapı ise beyaz renkteydi. Kapıların yanına gidip kilitlerini kontrol ediyordum ama gri ve kırmızı odanın kapıları kitliydi. Hızla beyaz kapıyı açıp içine girmiştim. Oda çok garip kokuyordu. Daha önce hiç böyle bir koku algılamadığım için tarif etmesi çok zordu. Burası ne kadar da garip bir odaydı böyle, çok göz yoruyordu. Duvarların tamamı ayna ile kaplıydı hatta tavanda bile ayna vardı. Yerde ise beyaz cam vardı ve altından ışık çıkıyordu. Işık aynalara vurarak daha fazla odanın aydınlanmasına neden oluyordu. Gözüm baktıkça daha çok acıyordu. Işığı kapatmak için bir düğme bile yoktu. Odanın tavanında ki dört köşede de kocaman mikrofonlar asılıydı. Basit bir odaydı ama ne için kullanıldığını merak etmiştim doğrusu. 

BERCESTE'NİN VAVEYLA'SIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin