HUUHUUU! Bomba gibi olacak dediğim 25. bölümü geride bıraktık ve 26. bölüm ile karşınızdayım.
Nasılsınız? Okurken karakterlere ya da olaylara üzülüyor musunuz? Ya da herhangi bir duygu barındırıyor musunuz? Merak ediyorum. :)
Olaylara ve sinirlenmeye hazır mısınız?
Oy vermeyi ve satırlar arası yorum yapmayı unutmayın plase.
Media: Yağmur Özdemir ve Toprak Marnero
Keyifli okumalar dilerim...♡
-----------------------------------------------------------------------------------
Genç kız ince bir dal misali adeta sonbahar rüzgarı bedenine vurmuşçasına titriyordu. Ne yapması gerekiyordu? Kimi çağırması gerekiyordu, emin değildi. Toprak'ı çağırması gerekiyor muydu? Denize düşen her zaman yılana sarılır mıydı? Peki sarılsa bile yılan her zaman yardım eder miydi? Sorulması gereken bir sürü soru, alınması gereken bir sürü yanıt var idi. Lakin bunun için vakit yoktu. Zira Yağmur biraz sonra yaşayacaklarını öyle kolayca sindiremeyecekti. O kadar basit değildi, ikinci bir tramva yaşamak. İlkini zaten herkes biliyordu.
"Lütfen tahmin ettiğim şeyi yapma!"
"Tam da tahmin ettiğin şeyi yapacağım."
Muhabir, genç kıza hareket hakkı bile tanımadan yüz üstü önünde bulunan adacığa belden yukarısını uzandırmıştı. Bir an da gerçekleşen hareket doğrultusunda Yağmur korku ve şaşkınlıkla aynadan yüzünü inceliyordu. Karşı koyacak, engelleyecek zamanı bulamamıştı. Karşısındaki adam tam bir profesyonel idi. Sırtında izinsizce gezinen el, midesini bulandırmaya yetiyordu. Açık renk olan ten rengi daha fazlası mümkünmüş gibi mermer misali olmuştu. Bütün bunlar yetmezmiş gibi o giydiği etek öne eğildiği için yukarı toplanmıştı. Aksi şeytan!
"Dur! Yalvarıyorum bana dokunma. Karşı koyacak gücüm yok. İzin ver gideyim." Her şey çok yavaş bir şekilde gerçekleşiyordu. Çünkü Yağmur korkuyordu. Eğer panikler ve yanlış bir hareket yaparsa elinde olmayan şansı da kaybedeceğini düşünüyordu. Deli kız. Hala içinde umut tohumları barındırıyordu. Olacak iş değildi.
"Karşı koymak gibi bir imkanın yok zaten. Asıl sen izin ver, izin ver ki sorunsuz bir şekilde zevkimi yaşayıp buradan gideyim."
Genç kız kalkmaya çalışıyordu, debeleniyordu, bacakları ile muhabirin özel bölgesine tekme atmaya çalışıyordu lakin arkasında bulunan muhabir, bu gibi durumlara o kadar alışıktı ki olası bütün ihtimalleri biliyordu. Her harekete dair alacak bir önlemi vardı. Ancak dahaca Toprak Marnero'yu tanımıyordu. Yakındı, tanıyacaktı. Kendi yaşayacağı şeyler, Yağmur'a yaşatacaklarından çok daha beter olacak idi. Sadece biraz zaman gerekiyordu. Önce Toprak gelecekti ve yaptıklarının hesabını soracaktı. Fakat ondan da önce yaşanması gereken bir olay vardı. Yaşanması gereken acı bir olay vardı.
İkinci tecavüz...
Yağmur duyduğu kemer sesi ile gözlerini sonuna kadar açmıştı. Ciddiydi! Yapacaktı! Vücudunu ileri geri hareket ettiremiyordu çünkü kalçası muhabir ve adacık arasında sıkışmış durumda idi. Öne yatırılmış olan üst bedenini zaten kaldıramıyordu. Ensesindeki el buna engel oluyordu. Aynı kafese atılan fare misali gibiydi. Dışarıyı görüyordu, çıkış yolunu biliyordu ancak çıkamıyordu. Çünkü önü kapalıydı. Tıpkı şimdi olduğu gibi. Benzer durumlar yaşanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERCESTE'NİN VAVEYLA'SI
ChickLit《Sevda kuşun kanadında, ürkütürsen tutamazsın.》 "Ve sen Berceste'm, ya bu fırtınada batıp kaybolacaksın ya da limanına sığınacaksın." "Sen benim limanım değilsin! Yeter artık kes zırvalamayı! Lütfen gitmeme izin ver, izin ver ki kendi fırtınamda kay...