Freya Meri A Legend | ATTACK ON TITAN

10

Freya dışından okumaya başladı, "Phoebe karanlığı ve gizemi ile ilişkilendirilmiş ve temsilcisi olmuştur. Dönemin en iyi ve en büyük kahinidir. Phoebe’nin kehanet ile olan ilişkisi olan tanrı olduğundan dolayı Yunanlıların kehanet olarak düşündükleri şey esasında parıldayan ışık ve aydınlık olan zeka olmuştur. Bu kadar özel olan bir gücün ve kuvvetin beraberinde Phoebe’nin soyuna bakıldığında tarihte önemli yerlere gelmiş olan tanrıların olması hiç şaşırtıcı olmamıştır. Phoebe’nin annesi Yeryüzünün temsilcisi ve yunan mitoloji tarihinin en eski tanrısı olan toprak ana Gaia, babası ise titanların lideri olan Uranos’tur. Bu anne ve babadan dünyaya gelmesi Phoebe’yi efsanevi on iki titandan biri yapmıştır." okumayı bıraktığında bu sefer şaşkınca içinden okudu, 'enfsanevi on iki titandan biri' Hanji'nin de bir farkı yoktu. Bir ona bir kitaba bakıyordu, "Ne yani sen bir çeşit titan mısın?" Freya ona baktı, "Dönüşmeyen titan? Belki?.. Ah Tanrım! Anlamıyorum!" Hanji'nin yanakları kızarmıştı, yanında efsanevi bir titan duruyordu sonuçta.

"Belki de Phoebe'nin ruhu senin içine kaçmıştır, ha?" bir anda aydınlanma gelmiş gibi ellerini birbirine sürttü, "Bu Papaz Nick'in sana şeytan demesini açıklıyor! Sonuçta en büyük kahinmiş, bu sayede sen de kahin oluyorsun. Belki gördüklerin ve duyduklarını ileride gerçekleşecek şeylerdir." Freya annesini düşündü, "Sen canavarsın, benim kızım olamazsın..." Bu yüzden miydi? Annesi biliyor muydu? "Gördüklerim ya da duyduklarım hiç iyi şeyler değil Hanji-san, tam olarak ne olduğunu kestiremesem de hissini alıyorum. Gördüklerimin çoğu depresyon, ihanet ve pişmanlıktan başka bir şey değildi." Hanji bu sefer korkmuştu işte, işlerinin rast gitmesini beklemiyordu ama hep bir umut taşıyordu içinde. "Bu geleceği değiştiremez misin?" Freya gözü kitapta yine aynı cevabı vermişti, "Bilmiyorum..."

.
.
.

"Gizemin ve karanlığın temsilcisi Phoebe mi? Kahin mi?" Freya'nın Jean'a söylemesinde izni vardı bu yüzden gidip hemen onu bilgilendirmek istemişti. Saat çok geçti ama genç çocuk meraktan uyuyamamıştı, Freya'nın ise öğrendiklerinden sonra uykusu kaçmıştı. "Biliyorum, kulağa saçma geliyor ama içimdeki ses eğer Phoebe ise gerçekler bunlar." Jean anlayışla kafasını salladı, "Şu an bir şey diyor mu?"

"Hayır, sanki öğrenmemi istediği şeyi öğrendiğim için gitmiş gibi." Freya hala anlamıyordu bu gücün nasıl işlediğini. Kendi dediği şeyleri bile mantıklı bulmazken Jean'ın ona inanmasını beklemiyordu ama Jean onu şaşırtarak yanıltmıştı. "Şu an kimler biliyor?" Freya uzun siyah saçlarıyla oynarken cevap verdi, "Hanji-san Komutan Smith'e haber vermeye gitti, belki birkaç kişi daha öğrenir. Bir de sen biliyorsun işte."

"Kimlere söylemeyi düşünüyorsun?" bu son soru olsun diye dua etti içinden, "Şu anlık daha fazla kişiye söylemek istemiyorum. Ama duruma bağlı olarak değişir." uykusu bastırmaya başlamıştı hafifçe, esnedi bu yüzden. "Uykun gelmiştir Freya, sonra yeniden konuşuruz." Freya ona sımsıcak bir gülümseme gönderdi ve yatakhaneye gitmek için ayrıldılar. Yatağa yattığında gökyüzüne baktı. Aklına Armin'in bahsettiği tuz dolu büyük göl geldi. Gözünü kapattığında gördüğü görüşle gülümsedi, ilk defa böylesine güzel bir hissiyat almıştı.

.
.
.

Hanji Zoe, Erwin'i bilgilendirmek için odasına gitti. Kapıyı çalıp onayın gelmesini bekledi, geldiğinde ise hiç beklemeden girdi, "Erwin neler öğrendim bilemezsin! Freya Meri ile alakalı." Erwin başını önündeki dosyalardan kaldırmadan cevap verdi, "Demek geldi sana, ne öğrendiniz? Önemli bir şey var mı?"

"Önemliden de öte! Bu kız bir tanrıçadan bile üstün. Bir çeşit titan türü ve kahin. İçine titanın, yani Phoebe’nin, ruhunun kaçmış olduğunu düşünüyoruz. Biz daha ne olduğunu çözemeden Freya'ya 38. sayfa diye fısıldadı. O şekilde bulduk biz de." Erwin kafasını dosyalardan kaldırmıştı, dikkatini çekmişti bu Freya Meri. Kahin, ha? diye düşündü gözleri düşünceli bakarken. Hanji karşısındaki adamın şaşırdığını anladı, "Evet, biliyorum. İnanılmaz bir şey, duyunca çok saçma geliyor ama bir düşün Erwin! Bu kızla neler yapabiliriz..."